Bu gördüğünüz direk, yaklaşık olarak bir hafta kadar bu vaziyette kaldı. O yaslandığı ağaç var ya, işte o ağaç çürük. Bahsi geçen bir hafta var ya, işte o bir haftada yağmur yağdı. Yani zemin futbola müsait değil ve kaygan. Görünür bir kaza için tüm şartlar uygun. Bir arabanın haşat olması an meselesi...
Arabayı boş verin, burası sokak kültürünün hala yaşadığı bir sokak. Genç kardeşlerimiz hala bu sokakta top peşinde koşuyorlar. Ben çocukken bende oynardım. Aslında oynamaya çalışırdım. Pek beceremediğim için adam yoksa beni oynatıyorlardı. Sorun bakalım sokaktan topçu mu yetişti? Neredeeeee? Sanki hepsi Marodana, Messi bir ben Sabri'yim de beni oynatmıyorlar.
Neyse efenim... Bu fotoğraf geçen marttan falan kalma. O direği bir hafta sonra düzelttiler ama ben daha yandığını görmedim. Elektrik bağlamadı adamlar. He bir de o var bak. Direğin yatık durduğu bir hafta kablolar dışarıdaydı. Elektrik çarpma riski de var sanıyordum, düzeltilince anladım yokmuş. Elektrik yok çünkü o kablolarda. Bir yıl boyunca bu elektrik fakiri sokak lambası boş boş dikildi sokakta. Az önce baktım, bir kaç görevli elektrik bağlıyor. Gittim sordum çalışacak mı artık bu? Bir yıldır dikiliyor burada gariban, bir işe de yaramıyor. "Be sene yanar" dediler. Adamlar dalga geçiyor bir de. Güldüm geçtim bende.
Şimdi bir Kazım var efendim. Bizim mahallenin ben bildim bileli muhtarı olur kendileri. Eskiden seçim öncesi kapı kapı dolanırdı. Artık gelmeye yüzü yok herhalde. Bir gelse sokacağım adamı eve, kahve ikram edeceğim. Kahve de benim Nuri Alço silahım olacak. Adam uyuyunca bağlayacağım bu direğe, bir yıl dikilsin orada. Zaten muhtar olarak da farklı bir şey yaptığı yok.
Bilir misiniz bilmem ama bu muhtarlık vekillikten daha kazançlı iştir. Kağıt başına 3-5 Allah ne verdiyse alıyorlar. Para direk cebe tabii. Geçen yerel seçimlerde sandık görevlisiydim, muhtar seçimleri sürekli kavgalara neden oluyordu. Her muhtarın adamları sandık başında işe karışıyorlardı. Kanlı biten olaylar olmuş. Bazı köyler ikiye bölünmüş. Doğuda aşiretle birbirine girmiş. Muhtar deyip geçmeyeceksin işte.
Futbola dönersek, Sabri muamelesi görmeme rağmen cam çerçeve indiren ben olmadım. Benim hıyar kanka oldu. Direk topuk yaptık tabii. Camı kırılan adam da, yanımızda olan arkadaşın dayısı. Adam aradı buldu bizi. Suçlu arkadaşı apartmana sakladık. Arkadaşın dayı terörle mücadele polisi. Bizi çözmesi için göz ucuyla bakması yeterli oldu. Kim kırdı dedi, ben kırdım dedim. Benim kanka da apartmandan bir Kara Murat edasıyla çıkarak, "hayır, ben kırdım" dedi. Sonra da "ama ödeyeceğim parasını" dedi. İlk cümle Kara Murat edasıyla söylenmişken, ikinci cümle daha çok kel oğlanın yanındaki Bicirik gibiydi. Adamın yeğeni olan arkadaş pek bir şey demedi bu arada.
Polis hep bir heyecan peşindeymiş. O gün anladım. Cam kırılınca içeri bomba atıldı sanmış, balkona çıkıp koşan bizleri görünce silahına davranıp nişan almış. Ciddiyim lan. Sonra kendi yeğenini tanıyınca durumu anlamış. Adama da pek mana bulamıyorum, çünkü HSPC saldırılarının falan olduğu günlerdi. Anlayacağınız ortam her zamanki gibi gergindi.