Her halde hiç bir zaman tam olarak sağlıklı olmadım. Tabii tam olarak sağlıksız da olmadım.
Çok şükür, her hangi bir fiziksel sakatlığım yok. Ama bedenen tam anlamıyla sağlıklı olmaktan her zaman çok uzaktım. Hiç bir zaman tombul, al al yanaklı, görüntüsünden bile sağlık fışkıran bir bedenim olmadı. Kendimi bildim bileli sağlıksız ve düzensiz besleniyorum.
Aslında bir kere çok yaklaşmıştım. Neredeyse sağlıklı bir vücudum olacaktı. Spora gidiyordum ve sigarayı bırakmıştım. Bir adım ötedeydi. Hayatımın en berbat fiziksel hastalığına tutuldum. Üç gün yataktan çıkamadım. Şiddetli ishal ve kusma. Üç gün bırakın yemek yemeği, su dahi içemedim. beş kiloya yakın kilo kaybettim. Tam da omuzlarım genişlemeye başlıyordu. Cidden büyük talihsizlik.
Kafa olarak sağlıklı olmadığımı hep söylediler. Normal bir zihnim olmasını isterdim. Hayır, cidden artistlik yapmıyorum. Kafamın normal bir birey gibi çalışmadığının uzun zamandır farkındayım. Normal dediğim, toplumsal çoğunluğun kafa yapısı. Aslında bu durumda ülkemizin arada kalmışlığının büyük payı var.
Ne doğulu, ne batılı bir ülke burası. İkisinden de bir şeyler var, hiç bir şeyden tam yok. Ve bu ülkede, kaosun hüküm sürdüğü bu şehirde, farkındalığı olan her kafa biraz git-gel yaşar.
Eğer ufacık bir darbe daha alsaydım, geri dönülemez bir deliliğe düşerdim. Hiç bir zaman normal olmayan biri bile, deliliğin kıyısına geldiğinde dehşete düşer. Sadece orada olmak bile deli eder insanı. Şimdi hastahane bahçesinde aşağı yukarı yürüyen o insanları daha iyi anlıyorum. Normal dışı ve tehlikeli yaratıklar haline gelmiş, eskiden insan olan yaratıkları. Bir bilinmezlik denizinin ortasındalar. Tutunacak bir odun parçası bile yok. Fırtına ne zaman gelir, deniz ne zaman kabarır belirsiz. Yerinizde olsam delilerden korkardım, çünkü onlar korkunun çocukları olmuşlar.
Emin değilim ama yazmasaydım bende delirirdim. Bir çeşit meditasyon oldu benim için. Rahatlama yöntemim. Benim ufak kalem, hisarım. Kimse okumayacak olsa da yazarım artık. Buraya yazdıklarım dışında, defterler doldurdum. Kimsenin okumayacağı defterler. Benim kısa tarihimin yazılı olduğu defterler.
İnsan yazdıkça, paylaşma isteği duyuyor. Şimdi internet sansürleri gelecek ya, burasını kaldırsalar, kağıtlara yazar, güzel gözlü Tuğba'ya mektup olarak yollarım bu yazıları. Kuzenime elektronik posta olarak atarım. Elime bir kalem alır, bar tuvaletine uzun uzun yazarım.
Önemli olan okunması yada okunmaması değil. Benim yazmış olmam, paylaşmış olmam. İçinde tutmamam artık. İçim çok dolu, yerim yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder