Hata insanlara mahsus.
Bazen yanlış duvarlara yaslanırız.
Sırtımızı ona dayar, güvende olduğumuzu düşünürüz.
Sallanır sallanır ama yıkılmaz deriz. Güvenin bir ilizyon olduğunu anlayamayız. Belki de biliriz, ama kendimizi kandırmadan duramayız genede.
Ve sırtımızı yasladığımız o duvar, yıkılmayacağını sandığımız bütün o hayaller, aniden yıkılır.
Uzayda, boşlukta sallanan nesnelerdir, gezegenler.
İçlerinde hayat olan.
Her şey bir boşluğun içinde.
Duvar, hayaller üzerimize yıkıldığı zaman, bir gezegen mi oluruz?
Boşlukta kalırız.
Yolların ortasında belki.
Olmadığını artık açıkça gördüğümüz duvar, olmayan duvar, üzerimizde yıkıntıyken var gibidir.
Ah bu kafa karışıklığı, ah bizi kandıran düşmanımız.
Kendimiz varken, düşmana ne ihtiyacımız var ki bizim?
Boşlukta sallanmak, boşluğun içinde kaybolmak.
Bir doğru bulmaya çalışmak, beyhude çabalamak.
Sonunda kabullenmek, ama süreç boyunca direnmek.
Gerçek olan ne?
Sadece bu boşluk mu gerçek?
Sırtımız yaslayacak tek bir gerçek var. Kendimiz.
Çünkü;
Var olan sadece sensin, gerisi mağara duvarındaki yansımalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder