Bir süreliğine, taşeronun taşeronunun işçiliğini yaptım. Çalışma süremde bir kaç güzel etkinlikte çalışıp, etkinlikleri en ön sıradan izleme imkanı bulmuştum.

Önce bizim kızların havası söndü. Stant kızları bizden hemen sonra teşrif edince oldu bu. Mekana hakim oldular. Tüm erkekler gibi, benim de kafam onlara döndü. Kısa bir süre kafamı onların yönünde tuttum. Bu kızlar, bir süreliğine gündöndünün döndüğü güneş oldular. Herkesin zamanı geçer, zaman en güzeli bile bozar. Maalesef moda haftasında zaman daha hızlı akıyor. Kısacası, mankenler teşrif ettiler.
Güneşten daha parlak bir yıldızın yörüngesine girsek, gün döndüler bu yıldıza dönmeye başlasalar, acaba güneşin suratı da böyle asılır mıydı?
İşin garibi, mankenlerin bu kızlardan daha az egosu olmasıydı. Diğer tüm kızların egolarını dibe vurdurmalarına rağmen, en sıcak kanlı olanlar onlardı. Ha bir de o mankenden beter gazeteci kadın.
Açık kıyafetlere neden cesur denir bilmiyorum ama bu gazeteci ablamız bulunduğumuz ortamın Aşil'i konumunda. Göğüslerini bir askı ile kapatmış derin dekolteli kıyafeti her an bir açık vermeye hazır görünüyor. Kadın güzel olduğu için, ne yalan söyleyeyim, yakışıyor. Güzel, cesur ama dikkatsiz. O kıyafetle hareket ederken dikkat etmesi gerekirken, elinde tableti, o masa senin bu koltuk benim dolanıyor. Bu şanslı kardeşiniz de zaten salonun basın girişinde sorumlu durumda. Gün içinde kadının memesinin o eşsiz pembesini defalarca görme şansı yakalamış bulunuyorum. Aslında şansta sayılmaz pek. Çünkü bu gibi açıklar veren arkadaşlarımı uyarmaya çok alışkınım. Tabii onlar arkadaşım oldukları için, mememe mi bakıyorsun lan? dediklerinde, haaaa, diye karşılık verebiliyorum. Sırf alacağım tepkiden korktuğum için bu kadını hiç uyaramadım. İşi ile meşkulken bir dakika kadar memesinin açık kaldığı oldu.
Mankenlere dönersek, dediğim gibi, hiçte havadan bakan tipler değildi. Karşılaştığım bir kaç ünlü manken bile, piramidin en dibinde çalışan benden selamını esirgemedi. Güler yüzünü gösterdi. Hatta, din fırıldağı haline gelmiş Tuğçe Kazaz masama oturup oturamayacağını bile sordu. Son anda arkadaşlarını görmeseydi, beraber soda içebilirdik. Sen kaybettin Tuğçe. Sonuçta Asuman'ı sırtında taşımış adamım ben.
Başka bir yabancı manken, sigara içerken gelip ateş istedi. İtiraf edeyim, en beğendiğim manken o olmuştu. Hatta sigara içmek için onun da sigaraya çıkmasını beklemiştim. Ateş alınca biraz muhabbet ettik, tarih okuduğumu söyleyince, nereleri gezeyim falan diye sordu. Sevgilim olmasaydı, tur rehberin olayım bacım çekerdim ama. Kısmet işte. Keşke çekseymişim.
Sadece kapıda durmadım. Bir ara podyumun oralarda da görev yaptım. Piramidin en altındaki ben, o zavallı mankenlere acıdım. gerçekten dışarıdan göründüğü gibi değil. O koreografi olayı tam bir zulüm. Ve patron sayılacak adamlarda kızlara karşı hiç nazik değiller.
Şimdi gelelim tüm bunlar neden şimdi aklıma geldi. Az önce meşhur meleklerle ilgili bir tv programına denk geldik, benim dışımda iki kişi de (biri kadın) zevkle izlediler. İzlemeyi reddettim diye garipsediler. Biliyorum çünkü, kıçı kırık İstanbul Moda Haftasın'da kızları bu kadar zorluyorlar ise, o Meleklerin anasını belliyorlardır. Bu acıyı zevkle izlemeyi, zevkle reddederim.
Not: Görsel için google amcaya manken yazdım. Podyumda manken fotoğrafı göstermedi. Podyumda diye ekledim, kazaya uğrayıp götü başı açılan mankenler çıktı karşıma. Sorumlu google mı? Yoksa biz miyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder