Yazmak benim için meditasyon gibi bir şey oldu. Sağ olsunlar, yazdıklarımı okuyan arkadaşlarım da beni yüreklendirmekten hiç geri kalmadılar. Ancak ortada sorunlar var. Hala anlayamadığım, hala anlatamadığım sorunlar.
Hani biz çocukken, bir mandal ve biraz deterjanlı su ile baloncuklar yapardık. Sonra içi deterjanlı su ile dolu olan silindir kaplar çıktı. Silindirin kapağında bir çubuk, çubuğun sonunda bir çember olan. Daha kolay baloncuk üretebilmek için. Şimdi tabancaya benzeyen aletler var bu iş için. Bir anda bizim üfleyerek yapabileceğimizden çok daha fazla ufak baloncuklar üretiyorlar. Nasıl ki bir çocuk o baloncukları yakalamaya çalışıyorsa, öyle yakalamaya çalışıyorum kelimeleri. Hiç bir zaman başaramıyorum.
Hikayemi, hikayemizi anlatıyorum çoğu zaman. İşte sorun da burada yatıyor. İnsanlar iki kişinin hikayesini sadece benim gözümden okuyorlar. Ne kadar karşı koymaya çalışsam da, bazen her kelimem bir intikamın ifadesi oluyor. Sonradan okuyunca fark edebiliyorum sadece.
İnsanlar tek taraftan bakan ve oldukça yanlı olduğunu bilmedikleri yazılar ile yargılara varabiliyorlar. Onun hakkında yargılar veriyorlar. Canımı çok sıkıyor. Zarar veriyormuşum gibi hissediyorum. Oysaki zarar vermek istemiyorum. Buna hakkımda yok.
Eğer içine düştüğüm durumun bir sorumlusu var ise, ortada bir suç var ise, tüm sorumluluk benim. Düğümü ilk ben çözdüm. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Farklı olabilirdi, olmadı. Olan bu kardeşler ve bir suçlu var ise yemin ederim o benim. Kimseyi yapamadıkları için yargılama hakkımız yok. Kimseyi kendini kurtarabileceğini düşündüğü şeyi yaptığı için yargılama hakkımız yok.
Mutluluğu hak ediyor. Mutlu olmasını istiyorum. Bir zamanlar elimden geldiğince bunun için uğraşmıştım, artık böyle bir uğraşım olmamalı, ancak engellemek gibi bir amacımda olmamalı.
Birini düşman ilan etmek ne kadar kolaydır. Kendimizi nefretin kollarına atmak. Yakmak, yıkmak. Hiç bir nefret bir yapı inşa edemez. Hiç bir nefret yaratıcı olamaz. Yaratım, güzel duyguların eseri olmalı. Öyledir de zaten. Nefret ile yapılmaya çalışılan her yapı, temelinden çürük olur.
Ancak beceremiyorum. Gizlediğim öfke, içimde bir yerlerde sürekli kendisini nefrete dönüştürme çabasında. Başkası için istediğim mutluluk bana acı verdikçe, öfkemin dönüşüm hızlanıyor sanki. Düşünmemeye çalışıyorum, her yolu deniyorum. Olmuyor. Başarızılığın fizik bulmuş hali gibiyim. Kendi duygularıma hakim olamıyorum.
Hani seri baloncuklar dedim ya. Ben hep tek ve en büyük baloncuğu yapmaya çalışırdım. Buradan saçma bir karakter analizi çıkar belki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder