Bir ilkokul öğretmeni görmüştüm, çocukların atkısını bile bağlıyordu. Her birinin kıyafetini teker teker kontrol edip, üşümemelerini sağlamaya çalışıyordu. Annesi almaya gelemeyen çocukları teker teker evine bırakıyor. Lan benimki ödev yapmayınca basardı tokadı. İnsanlar ilkokul öğretmenlerini hiç unutamadıklarını, ne kadar sevdiklerini falan söyledikçe içten içe acayip kıskanıyorum. Gerçi ülke şartlarında gene iyi durumdayım, döverek çocukları sakat bırakan öğretmenler var bu ülkede.
Nankör olmamak lazım, öğretmen konusunda hep şanslı oldum. Özellikle edebiyat öğretmenlerim açısından kendimi çok şanslı hissediyorum. Orta okulda okurken, Gönül Gürel gibi bir efsanenin elindeydim. Efsane diye boşuna demiyorum, sadece bzim okulda okuyanlar arasında değil, tüm semtte bir efsane haline gelmişti. Kolay değil tabii, okuldaki pek çok öğrencinin babasının da öğretmeniydi.
Kendisi okulun müdür yardımcısıydı da. Tüm okulun öğrencileri önünde titrerdi. Hükumet gibi kadının ne olduğunu onda gördüm. Sağ olsun, disiplinsiz davranışlarım nedeniyle haftada bir beni odasında ağırlar, haddimi bildirirdi. Hiç dayağını yemedim ama. Sözleri ile bakışları ile dövmeyi tercih ederdi.
Yapı gereği rahat bir insanım. Yerli yersiz fikrimi dile getirmekten hiç çekinmem. Bu yapının oluşmasında dersinde kürsü dokunulmazlığı sağlayan Gönül Hoca'mın katkısı büyüktür. Derste öğrencilerinin konuşmasından keyif alır, sohbet eder gibi ders yapardı. Yıllar sonra geriye bakınca değeri daha iyi anlaşılan öğretmenlerdendir. Bu nedenle odasında sürekli kelli felli eski öğrenciler görmek mümkün oluyordu.
Ben orta okulda dayağı, okulun en mülayim müdür yardımcısından yedim. Dayak dediğim de okşama sayılacak bir tokattı. Bir arkadaşım, elinde maket bıçağı ile ilk okul kısmına giden çocukları korkutmuş. İhalede bir şekilde bana kalmış. Adam satmak "kitapta yoktur" deyu, satmadık. Ta ki tokadı yiyene kadar. Lan salak, yemişsin tokadı, şimdi niye satıyorsun adamı? Akıl tutulması böyle bir şey olsa gerek.
Liseye geçtik, hazırlık sınıfını okuduk. Futbol hakemliği yapmış, kızıl saçlı, genç bir kadın öğretmenimiz vardı. Hazırlık okuyanlar bilir, günün büyük kısmı aynı öğretmen ile geçer. Kadın iyi hoştu, ama bazı günler tam bir cadoloz oluyordu. Cadoloz olduğu günler, genellikle derse geç geldiği günlerdi. Bu günler de okula taksi ile gelir, elinde de bir eczane poşeti olurdu. Sürekli çocuğu olmamasından, görücü usulü zorla evlendirilmesinden bahsederdi. Yapbozu birleştirmek pek de zor olmadı. Kadın kısırdı ve o cadoloz olduğu günler hastahaneden geldiği günlerdi. Biz hazırlığı bitirdikten sonra hamile kalmayı başardı. Ve sonsuza kadar şeker öğretmen olarak kaldı.
Bu sırada Saadet Gürses edebiyat dersi öğretmenimizdi. Tıpkı Gönül Gürel gibi o da sohbet eder gibi ders işelrdi. Kitap okutur, kitaplar üzerinden sohbet ile dönemi bitirirdi. Beni Cengiz Aytmatov ile tanıştıran insandır.
Ders aralarında öğrenciler ile takılabilecek kadar da rahat bir insandı. Edebiyat öğretmenliğinin yanında fahri rehber öğretmenlik yapar, bizler ile muhabbet ederdi. Kitaba bağlı kalıp höbödö höbödö ders işleyen öğretmenlerden değildi.
Okuldan mezun olduktan sonra bir kere daha karşılaştım. Barışa Rock festivalinde elinde etrafta takılıyordu.
Aslında daha bahse değer öğretmenlerim var ama yazı fazla uzadı. İkinci bir bölüm yazarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder