6 Mart 2014 Perşembe

Geleceğe Dönüş

Ya bir zaman makinesine ihtiyacım varsa?

Yani Dr. Emmett Brown hayatının aşkını kendisinin doğumundan yıllar önce yaşamış bir kadınla buldu. Hiç düşündünüz mü bunu? Ya hayatınızın aşkı, siz doğmadan çok önce yaşadıysa? Tersi de geçerli, ya sizden bin yıl sonra doğacak biri sizin ruh eşiniz ise? Ne yapabiliriz ki? Hayal kurmak dışında...

Bir zaman makinesi buluyorum. Gitmek istediğim zamanın tarihini değil, gitmek istediğim olayı yazarak zamanda yolculuk yaptığım bir zaman makinesi. "Hayatımın aşkının doğumu" yazıyorum. Makine beni bir zamana götürüyor. Yemyeşil bir ovadayım. Bir köy evinin kapısında duruyorum. İçeride telaşlı sesler, koşuşturmalar var. Tarihi anlayabilmem için tek bir iz bulamıyorum. Bildiğim herhangi bir yüzyıl olabilir. Belki de hiç bilmediğim bir yüzyıl. Hala dünyada olup olmadığımı anlamak için gök yüzüne bakıyorum. Bizim gök yüzüne benziyor. Kim bilebilir ki? Aşkı hangi zamanda, hangi galakside, hangi gezegende bulabileceğini? 

Görünmezlik zırhımı açıyorum. Evin içine süzülüyorum. Çok şükür, evin içindekiler insan. Bilmediğim bir dilde konuşuyorlar. Çeviri kulaklıklarımı takıyorum. Zor bir doğum oluyor, bebek ters geliyor. Anne zayıf düşmüş, bilincini yitirmek üzere gibi görünüyor. Bir kadın, ebe olsa gerek, kirli elleriyle bebeği rahimden almaya çalışıyor. Boynundan çekiyor, "dur yapma, zarar vereceksin ona" diye bağırıyorum. Kimse beni duymuyor, görmüyor. Sağlık taraması için gözlüklerimi takıyorum. Bebek omuriliğinden sakatlanıyor. Annenin yaşam belirtileri gittikçe düşüyor. 

Pis kadın, ebe, kirli elleriyle zayıf düşmüş anneye enfeksiyon bulaştırıyor. Kadının olası ölümü iki gün içinde. Doğum gerçekleşiyor, zayıf kadın bir an için bebeğini koynuna alıp kokluyor, sonra bilincini yitiriyor. İki gün sürecek bir komaya giriyor. Ölüm nedeni, rahim bölgesindeki iltihaplanma olacak. 

İki gün evde oturuyorum. Pis kadın, ebe, ayrıca köyün hekimi. Hiç bir etkisi olmayan bitkileri kaynatarak ilaç hazırladığını düşünüyor. Zavallı bebek, hayatımın aşkı, bu kadın yüzünden hem annesini kaybetti, hem sakat kaldı. Gözlüğün tahmini tutuyor, kadın iki gün sonra ölüyor. Kocası gömmek için bahçeye bir mezar kazıyor. Cenazeyi izliyorum. Her şeyi kaydediyorum. Anlayacağı zaman geldiğinde, hayatımın aşkına izletebilmek için. 

Kadın bir patates çuvalı gibi mezara atılıyor. Kucağına bebeği yerleştiriliyor. Pis kadın, ebe, beceriksiz hekim, ayrıca köyün kahiniymiş. Bebeğin lanetli olduğuna hüküm getiriyor. Bebek annesi ile beraber gömülecek. Ben daha hamle yapamadan, bir hançerle tek hamlede hayatımın aşkının küçücük boğasını kesiyor. 

İnsanlar, farklı zaman ve mekanlarda, farklı kaderlere sahip olabilirlerdi. 

Sanırsam olay şöyle gelişti. "Ey yarattıklarım, beni bilin, namaz kılın, oruç, zekat, sadaka ve Cenker'i yalnız bırakın." Talimatlar bunlar, hadi bakalım size kolay gelsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder