Nasıl bir kusma hissi içindeyim anlatamam. (ama denerim) Midem falan bulanmıyor, sadece gırtlağımdan her an bir şeyler dışarı fırlayacakmış gibi hissediyorum. Bir süredir gırtlaktan içeri bir şeyler girmediği için, dışarıya da bir şey çıkma ihtimali pek az aslında. Genede sanki içeride bir şeyleri zor tutuyormuşum gibi bir his var. Zaten başımda dönüyor, bekli o yüzdendir. Sonuçta baş dönmesi kusmayı tetikler, belki midem boş olduğu için pek bulanamıyordur. Ne yapsın, o da ancak içeride bir şeyler olunca çalışmaya alışmış bir organ. Bir süredir maaşsız izin yapan çalışan gibi olduğu için, bulanmayı bile beceremiyor olabilir.

Düşmüyorum, derenin üzerindeki köprüye varıyorum. Orada tırabzana yaslanıp dinleniyorum. Sonra avuçlarımı bel hizasındaki tırabzanlara koyuyorum, kafamı dereye doğru sarkıtıyorum. Düşsem ya buradan kafa üstü. Önce kafam, sonra omuzlarım, derken sırtım, kalçam ve bacaklarım. Omurgamızın eğriliği sayesinde, aşağıya düşmeden yarım takla atmam muhtemel. Sır üstü dereye düşerim. Kokan, boklu dereye... Ölmeyeceğim gibi, üzerine bir de boka batmış olurum. Ah pardon, daha ne kadar boka batabilirim ki? O boklu dereyi ne kadar izledim inanın hatırlamıyorum. Sindirme çabasında olduğumu hatırlıyorum sadece. Hazır aşağısı da boklu, sindirip direk aşağıya salarız bokumuzu. Keşke kara sinekler gibi hızlı bir sindirim sistemimiz olsaydı. Onlar yerken, aynı anda sıçıyorlarda. En gelişmiş canlı bizdik hani? Sineğin bile bizden üstün yanları var.
Mekanik harekete geçiriyor, eve geliyorum. Hayır, ağlamadım. Ağlamak duygulardan kaynaklanan bir eylemdir. Bende ise duygudan eser kalmamış vaziyette. Eğer bir gün üzerinize benzin döküp kendinizi yakarsanız, başta yaşayacağınız büyük acıdan sonra hiç bir şey hissetmezsiniz. Vücudunuz acı algılayan şalteri indiriyor. İnsan beyni gerçekten harika bir mekanizma. Eğer kalbiniz yanarsa, başta canınız çok acıyor, sonra beyniniz şalteri indiriyor, tüm duygularınız kesiyor. Robot gibi dolanıyorsunuz etrafta.
Aileniz, arkadaşlarınız ne olduğunu soruyor, cevap veremiyorsunuz. Zaten söyleseniz de kimse size inanmıyor. Şok oluyorlar. Siz şoku birde bana sorun. Küfürler savurmam gerekliyken, nefrete teslim olmam gerekirken, kalan son sağ duyumla kendime son ketimi vuruyorum.
Bir süredir zaten pek kendinizde değildiniz, psikiyatr konusu gündeme getiriliyordu. Yılbaşı gecesi saat akşamın sekizinde herkese iyi geceler dileyince, psikiyatrdan kaçışa izin kalmıyor. Babaannenizin şekeri sadece sizin haliniz dolayısı ile 500'e vurunca, kendinizde psikiyatra gitmeye gayet ikna oluyorsunuz. Ne durumda olduğunuzu en iyi anlatan şey, size verilen ilacın prospektüsünü okumaktır. İnternetten de biraz araştırma yapınca, halinizi kamerli anlarsınız. Ama en en iyi ne zaman anlarsınız biliyor musunuz? O ilaç bile sizi uyuşturamadığı zaman, en ufak bir değişiklik yaratamadığını gördüğünüzde.
Zaman en iyi ilaçtır derler ya, unutun onu. Zamanı bile unutun. Takvimler size yalan söyler. Anın sonsuzluğu diyorum ya sürekli, bir gün size bir yıl gibi gelince anlarsınız ne demek istediğimi. Dalga geçer gibi "bok gibi hissediyorum" dediklerinde anlarsınız. Kafanız düşünmeyi bıraksın diye günde 15 saat uyuyunca anlarsınız. Acı çeken ağlamazmış, onu da anlarsınız. Sadece üzgün olanlar ağlar, acı çekenler içlerine akıtırlar göz yaşlarını. Umarım olmaz ama, bir gün anlarsın.
Sonra aklıma yazmak geldi. Burayı açtım. Başta kimliğim gizliydi, bir kaç yazı yazdıktan sonra bir başkasınınmış gibi paylaşımlar yapacaktım. Hemen ifşa edildim. Plan yattı. İlk yazdığım şey, beni bu duruma sokan bilgiydi. Sonra başkasının özelini fazlasıyla ilgilendirdiğini düşünüp, o yazıyı kaldırdım. Yani boşuna ilk yazıma falan bakmayın. İnanın, ilaçtan falan çok daha iyi geldi burası bana. Bugün biraz bile iyiysem, önce Allah'ın dualarımı kabul etmesindendir, sonra burayı yazdığım içindir. Ne anladım biliyor musunuz, her şey yalan, insan yalnız, Allah'tan başka dost yok. Göstermesem de, zaten inançlı adamdım, şimdi çok daha fazla inanıyorum, eğer daha fazlası mümkünse tabii.
Yanarken beyin şalterleri indiriyor demiştim ya, yanıklar sizi öldürürse ne mutlu size. Film biter, seyirciler dağılır. Hayatta kalırsanız, Freddy Kruger gibi bir surat sadece önemsiz bir ayrıntı olur. Asıl mesele tedavi sürecidir. Her yanınız acır, sizi öldürmeyecek olan bir acı ile baş başa kalırsınız. Kalbin yanması da öyle işte. Yavaş yavaş iyileşir, ama sürekli acır. Kanar.
Artık herkes anlar sizi, kimse üzerinize varmaz. İstediğiniz kadar ağlayabilirsiniz artık, içip dağıtabilirsiniz, kalp kırabilirsiniz. Kimse sizi normal bir birey yerine koymaz. Suratınıza anlayışla bakarlar. Tahammül sınırını aştığınız zaman bile normal bir insana verilecek tepkiden daha azını alırsınız. En fazla "yeter artık" derler. Dram kraliçesi derler, belki haklıdırlar, ama umurunuzda bile olmaz. Hata yapmak, umurunuzda olmaz. İnsanları üzdüğünüz için biraz üzülürsünüz, ama bir yerden sonra, onu bile umursamazsınız. Hiç bir şey umurunuzda bile olmaz. Hayat devam eder, siz bir yerde sıkışır kalırsınız, ama pek de umurunuzda olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder