Mimari de anlamadığım konulardan biri. Koca katedraller de gördüm, Selimiye Camii'ni de gördüm. Sorun aralarındaki farkları, ııııııı ııııı ıııı... Biri cami biri katedral der geçerim.
Bakın bildiğim bir şey var aslında. Şimdi bizim tazminat sonrası dönemde her açıdan bir batı özentiliği başladı. Mimaride bundan payını aldı. Batı tarzı bina inşasına giriştik. Ancak o dönemde Fransa başta olmak üzere Avrupa'da Türk modası hakimdi. Biz naptık? Batının bizden taklit ettiği mimarinin taklidini yaptık. Taklidin taklidi... Şaka gibi lan

Efendiler, ben bir süredir dayım ile birlikte spora gidiyorum. Mimari de burada devreye giriyor. Spora gittiğimiz bina modern mimarlarca tasarlanmış. Böyle bölümlere falan ayırıp gavurca isimler verilmiş bir bina. Artık çizerken ederken ne havalı konuşmalar döndü kim bilir. Bölümler şöyle; Terra Court, Sera Court, Aquare Court. (sonuncudan eminde değilim lan) İsimlere bak. Havalı havalı, havalı olduğu kadar modern ve karmaşık. Zaten bir şey karmaşıksa, modern diyorum ben. Daha da karmaşıksa post modern diyorum. Benim akımlardan anladığım bu işte.
Peki ben neden biliyorum? Ben o binayı kimlerin çizdiğini, buna tezat olarak kimlerin yaptığını biliyorum. İsterse dünyanın en ünlü mimarı tasarlasın binayı, o binanın yapımında Bilmemkim Kalfa ustabaşı olur. Bina daha adı konulmamış bir sanat akımından olsa bile, sonuçta inşaata amele çalışır. Bir kaç yıla master yapmış amele bulunması mümkün olan bir ülkeyiz. Ancak bina o yarınlarda değil, dünlerde yapılmış. Yani sıradan amelelerce...
Çok uzattım farkındayım ama anlayış gösterin. Bir kaç hafta sinirimi kaldıran bir duruma neden oldu bu durum. Bir kaç amelenin hatası ve dedemin kondomdan haberi olmaması, kısaca dayım... Abicim bu amele kardeşlerimiz ne Ne Sera'sı (court), ne Terra'sı (court) demiş olacaklar ki, ortaya binada olmayan bir şey Serra Court çıkmış. Nerede çıkmış? Asansör butonunda. Basılan bir şey olan, asansör butonu.
Psikolog arkadaşlarım var benim. Kendim de nacizane bir kaç kitap okudum. Az buçuk terapi yöntemlerini biliyorum. Yüze vurma, kızdırma gibi şeyler kullanılıyor. Ama insanlar bunu yapmak için okul okuyorlar, yaparken not falan tutup tepki ölçüyorlar, doz belirliyorlar. Bizim dayı bunları geçip direk uygulama yapıyor. Ah o asansörün bir güvenlik kamerası olsa, ah bir kaç kayıt olsa elimde. Ne rezillikler, ne rezillikler... Basmak üzerinden yapmadığı şaka kalmadı. Ha şimdi yapsın, sıkıntı kalmadı ama o günlerde daha kafam yerine gelmemişti. Vallahi sinirlerim bozuluyordu.
Bu arada amele demişken aklıma geldi. Ben geçen yaz bir beton atma ayininde bulundum. Atin diyorum çünkü oradaki varlığım olayı bir ayine çevirdi. Babam imzalancak bir şeyler için beni inşaata göndermişti, baktım beton döküyorlar, çıktım bende yanlarına izlemeye. Ben yukarı çıkınca çalışanlar bir gaza geldi. Bak küçük patron gelmiş falan diye. Lan sanki Ceasar'ım, savaşa gidiyoruz. Bir de oruç olayı vardı. Bir ben tutuyorum. Adamlar nasıl tutsunlar tabii o sıcakta çalışırken. Neyse oradaki varlığım baya sevindirmişti adamları. Belki de gelirken kola aldım diyedir, emin değilim.
Ha bak inşaat demişken, biz küçükken inşaatın birinci katına çıkar, oradan inşaat kumuna atlardık. Manyaklık işte... Bir de orada bir köpek vardı. Çok havlar arada bizi alanın dışına kadar kovalardı. Bir gün gene çıkıp atlamışız, sonra yokuş yukarı kumdan tırmanırken ayağım kaydı, düşüp aşağı kadar yuvarlandım. Sen o köpek çıkmasın mı üstüme? Yemin ederim inşaata topu kaçmış çocuktan daha çok korktum. Bir süre durdu köpek üzerimde. Baktı bana, sonra çekti gitti. Isırmaya yeltenmedi bile. Bu da böyle hoş bir anımdı. Köpeğin adı da Fadime'ydi. Öldüğünde ağlamıştım.
Köpek dedim de aklıma geldi... Yok lan onu da sonra anlatırım. Olmadı lan sanki bu yazı ama idare edin artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder