Merhaba.
Ben bir duvarım. İki kolon arasına tuğla örülmesi yöntemiyle yapıldım. İnsanlara gizlilik ve barınma sağlayan evlerin önemli bir parçasıyım.
Duygularım olsaydı, işe yarıyorum diye mutlu olurdum. Ancak sizde bir söz vardır. "Duvar gibi" diye. Duygusuzluğu anlatmak için kullanıyorsunuz. Haklısınız da, biz duvarların duyguları olmaz.
Şimdi, bomboş olan bu salonda bir zamanlar çocuk cıvıltıları vardı. Bir zamanlar arkadaş sohbetleri yankılandı üzerimde. Rakı kadehlerinin birbirine çarpan sesleri. İnsan iniltileri, üzüntüleri, sevinçleri... Tüm duyguları gördüm. Hiç birinden kendime pay alamadım.
"Şu duvarların bir dili olsa" diyorsunuz ya, bence demeyin. Emin olun zararlı çıkarsınız. Üzerimde çok izler bıraktınız. İlk yıllarımda, özenirdim. Duygularım olmasını isterdim. Şimdi bu hissizliğe şükrediyorum. Eğer hislerim olsaydı, insanlar için üzülürdüm.
İlişkileriniz dakikalar ile, saatler ile, haftalar veya yıllar ile ölçülebiliyor. Ancak yalnızlığınız tüm ömrünüz ile ölçülüyor. Bir çok insanı yalnızken ya da başkaları ileyken gördüm. Hiç biriniz bir başkasını anlamıyorsunuz. Çoğunuz kendinizi bile anlamıyorsunuz. Yalnızlığınız işte bu yüzdendir.
Bir başkasını anlamaya çalışanları gördüm, ancak sadece zavallıca denemelere tanık oldum. Boşuna yapılan denemeler, kendini bilmeden başkasını bileceğini düşünen zavallılar.
İnsanlar sadece kendi yalnızlıklarında misafirler ağırlıyorlar. Kısa süreli çokluklar, sonu gene yalnızlığa çıkan. Her temas, bir göz yaşına gebe aslında. Mutlu geçen her saniyenin bedeli mutsuz saatler oluyor.
Bir genç tanıdım bu evde. Her gün aynı saatte eve gelir, televizyonu açar, sesi yükseltirdi. Televizyonu izlemezdi bile. Onun yerine, televizyonun üzerinde asılı duran, benim üzerime çivi ile asılmış bir tabloyu izlerdi. Benden pek farkı yok gibiydi. Karşımdaki koltukta uykuya yenik düşene kadar tabloyu izler, sabah uyanınca evden çekip giderdi. Gene aynı saatte eve döner, aynı şeyi yapardı.
Onun burada olduğu 5 yıl, sanki tek bir günden ibaretti. Duygularım olsaydı, sıkılırdım.
Bir gün farklı bir şey yaptı. Tabloyu benim üzerime hızla vurarak parçaladı. Elde ettiği sivri bir kalas ile tek hamlede gırtlağını parçaladı. Bir dakika kadar yerde can çekişti. Sonra huzura erdi. Eğer duygularım olsaydı, onun adına sevinirdim. Yalan yaşamından gerçek bir ölüm çıkarmayı başarmıştı.
İlk tahliye olan o genç oldu. Sonra evi kimseye kiraya verilmedi. Binanın yıkılması gündemdeydi. Birileri gelip eşyaları aldılar. İntihar silahı olan kalas dışında tablodan kalanları odanın bir köşesinde bıraktılar. Tam göremedim, ama yeşil tonların hakim olduğu bir resim vardı tabloda.
Bir kaç ay içinde benim ve türdeşlerimin üzerine kazınmış bütün duygular kepçe darbeleri ile silinecek. Apartman yıkılacak ve bizler moloz yığınları haline geleceğiz. Üzerimize kazılı duyguların sahipleri çoktan başka duvarlara iz bırakmaya başladılar. İnsanlar var oldukça, duvarlar da yeni izler olacak. Kendi adıma hiç bir şey hissetmiyorum. Dedim ya, bizde hisler yoktur. Sadece hiçlik. Hissede bilseydim, hiç bir şey hissetmezdim. Ne korku, ne keder, ne sıkıntı... sadece hiçlik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder