Rusların gavur olduğunu hep biliyordum. Amerikalıların da gavur olduğunu ise kabul etmekte çok zorlandım. Hatta kendimce onların gavur olmadığına dair açıklamalar üretmeye falan çalıştım. Amerikalılar iyi adamlardı. Onlar cehennemde yanmamalıydı. Her gavurun cehennemde yandığını sandığım, henüz ilk okula gittiğim dönemlerdeki düşüncelerimdi bunlar.
Amerikalılar gavur olamazdı benim gözümde. E.T bir onlardan bir çocukla arkadaş olmuştu. Dinazorlara onlar hayat vermişti. Dünyayı kötü uzaylılardan koruyanlar onlardı. Rambo gibi bir kahraman yetiştirmişlerdi. Tabii ki aralarında kötü adamlar vardı. Ama çoğu Amerikalı dürüst cesur ve mert olurdu.
İlk özel televizyon benimle yaşıt. Kanal D'nin yayına girdiği günü ise hayal meyal hatırlıyorum. Sultançifliği'nde halamın evindeydim. Tekli koltuğa uzanacak kar küçük bir bedenim vardı. Televizyonda yayınının ilk günündeki Kanal D açıktı. Dinozorlu bir çizgi film vardı. Bir gurup çocuğun dinozor yumurtası bulması ve yumurtadan çıkan bebek dinozorun maceralarını konu alan saçma bir çizgi dizi. Olsun, ben dinozorları çok severdim. Gittiğim ilk sinema filmi Jurassic Park'tı. Teyzem ve dayım götürmüşlerdi. Alt yazı okuyamadığım için pek bir şey anlamamıştım ama, dinozor vardı lan. Amerikalılar sayesinde gördüğüm dinozorlar.

Yıllar geçti, çok yıllar... Amerikan sinemasının her şeyi nasıl düşman ettiğini, nasıl canavarlar yarattığını gördüm. Gök taşı düşmandı, tsunami düşmandı, rüzgar, deprem, uzaylı, dinozor, hayalet.. Hatta kuşlar bile düşman ve canavar olabiliyordu. Kuşların canavar olması kült eser olarak yeni kuşaklara aktarılıyor. Kuş lan bu, güvercin... Onu bile canavar ilan ettiler. Ruslar tabii düşman olacaktı.
Amerikanın kendi içinden çıkan cılız itiraz sesleri hiç televizyonlarda yayınlanmadı. Adamın biri çıktı, "siz işiniz değilsiniz, siz paranız değilsiniz, siz arabanız, kol saatiniz, kredi notunuz, sahip olduğunuz kadın/erkek, izlediğiniz film, gittiğiniz restoran, sahip olduğunuz koltuk takımı, cep telefonu, plazma tv değilsiniz" dedi. Peygamber olarak gördük. Kurduğu ütopyaya "bu ne menem bir şey" demeden daldık. Neden fiziksel acı peşinde koştuğunu, bu arayışın aslında "rüyada mıyım bir cimciklesene beni" ile aynı olduğunu fark edemedik bile. Kitaplar ile, şarkılar ile kandırıldık. Hiç birimiz Rock Star olmayacaktık. Ama bu sırada hepimiz Tyler Durden olamaya özendik. Adam da bize T-shirt sattı. Seri kitaplara bağladı. Gene kandırıldık.
Anti kahramanlara özendik. Batman değil Joker olmak istedik, bir bok olamadık, çünkü hep başkalarının sözlerini söyledik. Bizden çalınan sözleri, başkalarından duyup taklit ettik. Kendimize yabancı olduk, hemde iki kere. Sonun da şarkı söyleyip dans eden boklardan başka hiç bir şey olamadık.
Kendini aydın sanan, TV'de programlarda konuşan, gazetelerde köşe kapmış olanlar bile farklı değil. Süreli olarak "şu üstadın da dediği gibi, bu düşünürün de düşündüğü gibi" diye konuşup, yazıyorlar. Kendi cümleleri yok. Kendi fikirleri sandıkları fikirler, cep telefonları gibi ithal.
Her şey slogana dönüştü. Zamanımız çok değerliymiş gibi uzun yazılara, uzun anlatılara düşman olduk. Beş kelimede tavlanmak, yedi saniyede gülmek istiyoruz. Hayat çok hızlıymış, kaybedecek bir an bile yokmuş. Hep söylüyorum, tekrarlamaktan sıkılmayacağım. Bir kişi bile, bir tekrarda inansa yanıma kar kalır. "Her siktiğim anı sonsuzluk taşır." Zamanımız var. Her şeyi yapmaya, kurmaya, büyütmeye, çocuğumuz gibi bakmaya. Git gide kısalıyoruz sanki. Bir fikri 140 karakterde anlabilsem kendimi peygamber ilan ederdim. Yedi saniyede sizi bir şeye inandırabilsem tanrılığımı ilan ederdim.
Sonuç olarak bence gavur diye bir şey yok. Yani kötü yok. Herkesin şeytanı aslında kendisi, kendisine söylediği yalanlar. İnanmak istediği yalanlar. Tyle Durden gerçekten yok, ama herkesin kendi içinde en az onu kadar azılı bir şeytanı var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder