10, 10, 13 ve 40, 20, 05
Şans oyunu numaraları değil bunlar. Lise birdeki matematik dersi notlarım benim. Eğer yıl sonun da karneme hak ettiğim not düşseydi, ki o da kocaman bir 0 oluyor. Sınıfta kalacaktım. Anlatacağım, ama önce...

İkinci sınıfta artık öğretmenim Zekiye Yücel değildi. Rafet Yücel'di. Aynı çocuğun babası. Ödev yapma alışkanlığım olmadığı için her gün kulağımı çekerdi. Adama karşı korku oturdu içime vallahi. Yıllar sonra bile hala korkuyordum. Bir de adam bazen bize gelir, babamla falan rakı içerdi. Lan sınıfta korku salan adam, rakıdan kıpkırmızı olmuş bir şekilde salonda oturuyor. "Ödevi yaptın mı lan?" diye soruyor. Yemin ederim psikolojim bozuldu, matematikten soğudum.
Ben Beşiktaşlıyım. Ya siyah, ya beyaz... Soğuyunca tam soğurum. sonuç yazının başındaki notlar oluyor. Lakin melek gibi de bir öğretmenin var. Beni de oğlu gibi seviyor. Yalan değil, anneme veli toplantısında kendi dedi. Kendisi ayrıca sınıf öğretmenimdi, notlarımın berbatlığına rağmen benden övgü dolu bahsetmişti. Bu arada sadece matematik değil sıkıntı, ilk yazılılar sonunda üç tane 0'ım, üç tane 1'im vardı.
Bir gün ortak sınav var okulda, derste biyoloji. Bir soru hakkında hiç bir fikrim yoktu. Öğretmenime şaka olarak, "ya ben bunu yapamadım cevabı ne?" diye sordum. "Ben ne biliyim, Emine'ye sorsana" dedi. Ciddiydi. Sordum. Emine de bilmiyor, "kitaba bakayım mı?" dedim. "Bak" dedi. Sonra sınıf olarak kopya çektik. Hele bir tarih sınavında, ki sınav testti, cevapları tahtaya yazdım. "Sen olmasan izin vermezdim" dedi, sevgili öğretmenim.
Lan kadın seni bu kadar seviyor, kolluyor da, sen neden hala fırlamalık peşindesin? Bak bende çok seviyordum ama rahat da duramıyordum. Kadına gidip, "ben sizi babaanne gibi seviyorum" derdim. Lan babamdan genç kadın, biraz kilo sorunu var diye yaşlı duruyor. Denir mi lan öyle?
Neyse, sonradan sözel bölüm seçince okul değişmek durumunda kaldım. İki tane daha aklımda kalacak öğretmen ile tanıştım. Gerçi ilkine öğretmen demek pek kolay değil. Kendisinin idari görevleri dolayısıyla sınıfa pek uğradığı olmazdı. Zaten 14 kişilik toplama bir sınıf olduğumuz için hepten salmıştı bizi. "Siz ders çalışın işte" der, sınıfa pek uğramazdı. Hatırlıyorum, bir keresinde nedense derse geldi, bir süre sınıfta takıldı, sıkıldı "hadi ben kaçıyorum" dedi ve gitti.
Yemin ediyorum başbakan olacak adamdı.
Ve tabii ki, Türk Eğitim Tarihinin ilk ona girecek öğretmeni, İsmail Aktaş. Dediğim gibi okula sonradan gelmiştim. Adamın kendini görmeden, adını ve ikametini duymuştum. O okulda okuyan bir lise arkadaşım, "sen seversin ya" demişti. Bir gün sınıfa girdim, beyaz saçlı, beyaz bıyıklı bir adam öğretmen sandalyesin de oturuyor, sınıftaki kıza "kim bu eşek herif?" diye soruyor. "Bu ne lan?" dedim içimden. Adam bahsi geçen efsaneydi. Öğrencilerinin aşırı sevgisinden yolda yürüyemecek duruma geldiği oluyordu. Müdürün susun diye götünü yırttığı yerde, tek hareketi ile herkesi sustuyordu. Sevilmesinin nedeni sıcak kanlı oluşu kadar, harika bir tarih öğretmeni oluşundan geliyor. Bir tarih öğrencisi olarak söylüyorum, üniversitedeki çoğu hocamdan çok daha iyi bir tarihçidir. En son doktora yapıyordu, ama ne oldu bilmem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder