11 Mart 2014 Salı

Bisiklet

Arabayı sürekli sağa sola vurmam hiçte şaşırtıcı değil aslında. Bisiklet kullanmayı beceremeyen adamım ben. Yazlıkta sitedeki çocuklar arasında 4 tekerleğin ikisini son çıkaran ben olmuştum. Çok silik olarak hatırlıyorum, sağ olsun kuzen Caner baya yardım etmişti iki tekere alışma sürecimde. 

Bisiklet demek, biraz da yazlık demek benim için. İstanbul'da Rami gibi bayırı bol bir yerde oturunca pek bisiklet kullanma şansınız olmuyor. Hatırladığım ilk oyunlardan biride bisiklet ile alakalı. Sitenin çevresindeki maki benzeri bitkilerin yapraklarını kopararak biletçilik oynardık. Çok saçmaydı ama bir kaç yıl her gece oynamış olabiliriz bu oyunu. Sonrada saklambaç oynar, uyku gelince de eve giderdik.

Dedim ya pek beceremiyordum diye, üç kere kumsala uçma başarısı gösterdim, o yüzden diyorum. Birinde yazın daha başıydı, freni tutmayan bisikleti hızlı kullanma hatasına düştüm. Sitenin çıkışında kumsal başlar hemen. Ancak kum iki metre kadar aşağıdadır. Sağdan bir grup insan gelir, soldan bir adet araba. En mantıklı yön, iki metre aşağıdaki kumsaldır. THY iyi uçuşlar diler. 

Bir keresinde de yolun ışığı patlamış, zifiri karanlık bir pazar gecesi. Ay bile ortalıkta yok, etrafı aydınlatsın. Gene karşıdan bir grup insan geliyor, aralarına dalmayayım, kimseye çarmpayayım diye kenardan kenardan gidiyorum. Ben gidiyorum da, yol gitmiyor arkadaş. Merdivenlerden aşağıya devam ediyorum, yol yukarıda kalıyor. 

İlk kazalar gibi ilk maceralar da bisiklet ile geliyor. Yolun karşısındaki tarlalara dalma maceraları. Bir üst neslin tarla anılarını dinleyerek büyüyoruz. Zamanı gelince ufak ufak biz de başlıyoruz o tarlalara dalmaya. Tabii beş yıl Türk yayılmacılığı için çok uzun bir süre. Tarlaların yarısı çoktan imara açılmış, yeni yazlıklara alan haline gelmiş. Bu yüzden bizim maceralar sönük geçerdi. O hikayeleri abim yada onun arkadaşları anlatmalı. 

Genede deli gibi bisiklet sürerdik. Gidebileceğimiz en uzak yerlere girmeye çalışırdık. Yol biterdi, kumsalda bisikleti ite ite devam ederdik. Yapacak işi olmayan insanlar, insancıklarız. Gezmeyip ne yapalım? Keşke, sadece o gün kıçlarını kırıp otursalarmış. Nereden bilecekler ki?

İstanbulda'yım. Daha bir iki gün önce dönmüşüm, bir süre sonra da yazlığa geri döneceğim. Abimle beraber atari oynuyoruz. Telefon çalıyor, annem açıyor, sonra inanmak istemediğini belli ettiği bir haberi duyuyor. "Deme, yapma, hiiiihhhyyyy, vs." Sadece ölüm haberlerini böyle karşılarız galiba. Kafamızın en tepesinde bir sıcaklık hissederiz. Sonra o sıcaklık bütün vücuda yayılır.

Çocuk o sabah hiç kalkmak istememiş. "Anne biraz daha uyuyayım" falan demiş. Saat olmuş 12,00, daha ne uyuyacaksa? Sanki uyanınca yapacak iş var, bırak uyusun değil mi? Yok, "kalk artık annecim" demiş kadın. E kalkıvermiş çocuk. Dışarısı sıcak, çok sıcak... O yaz hep sıcaktı zaten. Kahvaltı edilmiş, sonra çocuk hemen dışarı fırlamış. Arkadaşları ile bisiklet turuna çıkmış. Yolun sonu dedikleri yere kadar gidip, oradan yukarı, parselin üstünden olan yan yoldan geri gelip, çeşmenin oradan, bayır aşağı salacaklar kendilerini. Rutin tur atma yolumuz bu. 

O gün, çocuklardan biri rutini bozmuş, "gelin geri gidelim, oradan aşağıya inelim." Ne saçma bir fikir? Ne gerek var? Nereden aklına geldi evladım bu fikir? Biri hariç hepsi uymuş bu fikre. Dört çocuk, tek sıra halinde bisiklet ile gidiyorlar, sahil yoluna ulaşıyorlar. Pazar günü olduğu için etraf kalabalık, satıcılar var her tarafta. Trafiğe kapılı olan sahil yolunda bile karpuz kamyonu sokmuşlar. O duran kamyonun yanından, dört çocuk geçmeye çalıştı, biri başaramadı. Kamyon kasasına kafasını çarptı. "Ah gözüm" dedi, bisikletten düştü. Bir daha kalkamadı.

Bir site geleneği olan bisiklet gezileri bir daha yapılmadı. 

Herkes kendini biraz suçlu hissetti. Kimsenin suçu olmayan bir kazaydı aslında. Bisiklet bile suçlu ilan edildi. Şimdi merak ediyorum, en büyük suçlu olduğunu bile bile nasıl uyuyor geceleri. Bu gece rüyasında görmeyecek mi, o 15 yaşında ölen çocuğu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder