Merhaba, ben Yunus Emre. Yani onun özel üretim pamuk ve saten karışımına basılmış, kırmızıya yakın tonda, bir çok farklı ve özel detaylar ile son teknoloji lazer yöntemiyle basılmış bir temsili resmiyim. Bildiğim kadarıyla, gerçek Yunus Emre'nin ne bende gördüğünüz bu suret ile, ne de para ile bir ilişkisi yoktu. Eğer beni hiç fark etmediyseniz, ya çok dalgın bir insansınız, ya da çok fakirsiniz.
Büyük bir darphanede, büyük uğraşlar sonucu üretiliyorum. Sahtelerimi engellemek için, hamurumun üretiminden, üzerimdeki boyalara kadar her şeyim özel. Pek çok sır barındırıyorum, yani sır olması gereken şeyler barındırıyorum. Bu kadar özen sadece sahtelerimden korunmak için değil, ayrıca beni sevmeniz için gösteriliyor. Bulabilirseniz, beni biraz okşayın. Hamurumun özel yapısı sayesinde içiniz bir hoş olacaktır. Zaten bana sahip olmak yeterince hoş değilmiş gibi, böyle ufak sürpriz gibi detayları da barındırıyorum.
Üretimindeki tüm şaşaa sizi yanıltmasın. Piyasaya sürüldükten sonra, şaşaadan eser kalmaz. Ufak bir kasaba da, bir bankanın ufak bir şubesi aracılığıyla piyasaya sürülüyorum. Demir kasadan pek çok eşim ile beraber çıkarılıp bir masanın üzerine konuyorum. Bir ay boyunca bizden binlerce dağıtan, ama ay sonunda evine dağıttığının çok çok daha azı ile evine dönen bir adam ile, yüzü buruş buruş bir çiftçi arasında bir masada bulunuyorum. Beni dağıtan adam son derece soğuk kanlı ve bana karşı kayıtsızken, beni alacak adam hayatının en karmaşık anlarından birini yaşıyor. Gözlerinde umut ile korku karışımı bakışları var. Eşlerim ile birlikte bizi sayacak bir makinenin içinden geçiyoruz. Artık yeni sahibimize gitmeye, bize kısa süre sahip olacak bu çiftçiye gitmeye hazırız. Sayımızın tam olduğu görünüyor, imzalar atılıyor ve teslim ediliyoruz. Çiftçinin bizi ceketinin cebine koyan elleri heyecan ile titriyor. Kalp atışlarının hızını ceketin cebinden hissedebiliyorum. Bankanın bu havasız kasa odasında, nefes alıp verişi düzensiz.
Hiç bir aşk, bir insanı benim kadar heyecanlandıramaz.
Bankadan çıkar çıkmaz, çiftçi beni ve dört eşimi daha diğerlerinden ayırıp pantolonunun göt cebine koyuyor. Geri kalanlar tohuma, mazota, geçen yıldan kalma borçlara dağılıyor. Ne kadar hızlı tükendiğimizi düşünemiyor bile buruş buruş suratlı, kuru ve nasırlı elli çiftçi. Bu hız içinde, onun düşünmeye hiç vakti yok. Kendisini ve ailesini hayatta tutmaya çalışıyor. Gecenin bir yarısı tarlasına geliyor, sabahın ilk ışıklarına kadar mahsulünü tarladan kaldırmaya çalışıyor. Güneşin doğumunu bile izleyemiyor. Her sabah, bu dünya da bir mucize gerçekleşir. Güneş doğudan, önce gök yüzünü mavinin en güzel tonu ile aydınlatır, sonra ufukta sarının muhteşem bir tonu çizgi halinde belirir, bazen kızıllar, turuncular, hatta yeşiller bu renklere eşlik eder. Karanlık, aydınlığın karşısında yenilir. Ancak bu çiftçi o güzelim kırmızı tonunu görse bile, aklına yalnızca ben gelirim.
Mahsul kalkar, ofis fiyat verir, ama asla yeterince eşim kazanılmamıştır. Her yıl biraz daha erir çiftçi bu ülkede. Benim şansım, yada uğursuzluğum da denebilir, bu çiftçinin son kurşununa denk gelmem oluyor. Ondan ayrıldıktan kısa bir süre sonra, kredi borcu ve faizi karşılığı banka tarafından el konulan tarlasının bedeli olarak, işleri iyi gitmiş, daha doğrusu işi ve düzeni daha iyi bilmiş birileri tarafından satın alınan tarlanın bedeli olarak banka kasasına geri dönüyorum. Kısa süren birlikteliğimiz boyunca, onun göt cebinde taşınırken ve o, bu süre zarfında tarlasında çalışırken, evde korku ile yarını düşünürken, oğlunun kızının geleceği için edişe derken, kahvede kendi gibi ufak toprak sahibi diğer çiftçiler ile çayını içip muhabbet ederken, gece derdi tasayı biraz olsun unutabilmek için iki tek atarken götü terim terim terliyor. Ter donundan, yamalı pantolonundan sızıp bana ulaşırdı.
Bankaya dönmem demek, aslında oradan ayrıldığım anlamına gelmiyor. Aslında onlar beni sadece kiralarlar. İnsanlara kısa rüyalar yaşatır, sonra gerçek olanı karşılarına çıkartırım. Uyuşturucu kadar sahte bir cennetim. Benim mutluluk getirdiğimi düşünenler, ben ellerine geçince bana sahip olduğunu sananlar sadece yanılırlar. Kimse bana sahip olamaz. İnsanlar beni yarattılar, sonra bana köle oldular. Bu bakımdan, sahte mitos tanrılarına benziyorum. Bu yüzden bazı insanlar, ama çok nadir görünen insanlar, cebinde tanrı taşıdığının farkında olurlar.
Bir baba, kızının okul harçlığı olarak gönderir beni. Babalar evlatlarının okuması için her fedakarlığı yaparlar. Kitap parası adı altında çekildiğim ATM'den, alkol parası olarak bir bara giderim. Bazen bir torbacıya, yakın kuzenimin bedeli olarak verilirim. Çoğu zaman, yalan bir aşkın bedeli olarak harcanırım. Bazen, benim için hiç çaba harcamamış biri beni sadaka olarak bile verebilir. Kirli vicdanını temizlemeye çalışır, ancak sadece kendini kandırır. Benim ile hayır olmaz. Çünkü üzerimdeki tek likit madde göt teri değildir. Benimle hiç teması olmasa bile, ben her zaman üzerimde kan barındırırım.
Adamın biri, babasından kalan bir kaç arsayı satar. Eline benden çok toplu miktarda geçer. Kafası yatırıma basmadığı için, beni en uygun şekilde nasıl değerlendireceğini bilmediği için, beni gene bankaya yollar. Karşılığında faiz alır. Aldığı faizin kaynağını hiç düşünmez. Sanki ben tek hücreli bir canlıyım ve bölünerek çoğalıyorum. Bir arkadaşı, az biraz benim maceram hakkında bilgisi olan bir arkadaşı, ona benim amip olmadığımı anlatmaya çalışır. Benim üzerimden sağladığı faizin, bankanın borçlulardan aldığı faizin olduğunu anlatmaya çalışır. Aslında bankanın çoğu zaman sadece aracı olduğunu, o tarlayı çiftçinin elinden alanın kendisi olduğunu anlatmaya çalışır. "Ne yapalım der" gizli haciz memuru, "düzen böyle." Sadece dürüst bir şekilde çalışarak, doğru bildiği yoldan çalışan insanların bu düzende yeri yoktur. Haklı aslında bizim haciz memuru, düzen böyle, ve bu düzenin sahibi artık insanlar değil, sadece benim.
Dostluk, aile, aşk? İnsanlığın yarattığı hangi manevi kavram, benim üzerimde olabilir ki? Benden daha değerli şeyler var ise, emin olun, ona ulaşma aracı da sadece benimdir.
Bir romantik benim yenilemeyeceğimi insanların anlayacağı günden bahsetmiş. İşte o gün, insanlar beni yemeyecekler ama, işte o gün bile, insanlar benim için hala birbirlerini yemeye devam edecekler. Hemde bu sefer işin içinde mecaz olmayacak.
Yunus bu günleri görse, aşkın, dostluğun katilinin üzerinde sahte bir temsili resmi olduğunu görse, acaba ne yapardı? Bana kul olanlardan mı olurdu, yoksa başka bir yol mu arardı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder