Bir kaç yıl önce, bir protestan klisesi cehennemi kaldırdığını açıkladı. Bir grup din adamı toplanmışlar, cehennem kavramının yeryüzünde yaşandığına kanaat getirmişler ve ölümden sonra bir cehennem olmadığını açıklamışlar. Tabii Türkiye'de kimsenin umurunda değildi. Aslında tek bir görüş dışında benim de umurumda değil. Yeryüzünde cehennemin yaşanması.
Ben, cenneti, cehennemi, yeryüzünü, bilinen ve bilinmeyen tüm alemleri Allah'ın yarattığına inanırım. İnsanın en büyük günahını da, tanrı olma çabası olarak görürüm. Bakın, din ve tanrı kavramları ortaya çıktığından beri, insanlar, ama özellikle de erkekler kendilerini tanrılaştırmaya çalışmışlardır. Bu hedef yönünde, tanrıları da insanlaştırmışlardır. Mitolojilerdeki tüm tanrılar, insan duyguları ile hareket ederler. Kıskanır, sever, kibirlenir...
Artık ne tanrılara inananlar var, ne insana benzitilen tanrılar. Şimdi tanrı olma çabamızı, cehennemler yaratarak gösteriyoruz. Neredeyse yüzyıl oldu, bu topraklardaki bir cennet parçasının cehenneme dönmesinden bu yana. Çanakkale, Gelibolu'dan bahsediyorum. Oradan çıkan asker mektuplarını okursanız, ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.
Peki, cehennem yaratma sevdamız yüzyıl gerilerde mi kaldı? Yada son atom bombasında mı? Bakın, bugün Bağdat'ın düşüşünün 11. yıl dönümüydü. 11 yıl önce, sınır komşumuzda kurulan cehennem hala yanıyor. Sanki toprağın altındaki petrol, üzerine cehennem ateşi veriyor. "Sanki" fazla mı oldu ne?
Diğer komşumuz, Suriye. Bizim için daha da sıcak olan cehennem. Neden daha sıcak biliyor musunuz? Çünkü o cehenneme odun taşıdık. Bizim seçtiğimiz yöneticiler, Irak'ta dökülen kana sessiz kaldılar, Suriye'de ise iç savaşı körüklediler. Son iddialar ise korkunç; Türkiye, kimyasal silahları taşıdı. Yemin ederim her duyduğumda, kendi adıma utanıyorum. En çok da, yok canım, olmamıştır öyle bir şey, diye düşünemediğim için utanıyorum. Ermeniler ile yüz yıldır kavgalıyız. Kavganın ilk ateşini onlar yaktığı için, kendi yaptıklarımıza kılıf buluyoruz da, yüz yıl sonra bizim torunlar Suriyelilere karşı ağızlarını açamazlar. Bizimle hiç alakası olmayan bir işe, bizim seçtiğimiz orta çağ kafalılar karıştılar. Cehenneme odun taşıdırlar.

Sorumluyuz. Lozan Barış Görüşmeleri sırasında bir Bulgar delegesi İnönü'ye gelip, "halimizden siz sorumlusunuz" demiş. İnönü, "nasıl yani, siz bizden isyan ederek ayrıldınız." deyince, "evet, biz ayrıldık, ama bizim hiç bir devlet tecrübemiz yoktu, sizin yüzünüzden büyük devletlerin oyuncağı haline geldik, bize sahip çıkmadınız. onların kucağında bıraktınız" Ya Irak, ya Suriye? Hiç bağımsızlık deneyimleri olmuş muydu? Ey Osmanlı torunuyum diyenler, neredesiniz? Neden sahip çıkmadınız, Osmanlının çocuklarına? Ey ben devrimciyim diyenler, bilmez misiniz, sizin abileriniz Filistin'e destek için ölmüşken, siz Irak için, kendi polisiniz ile çatışmak dışında ne yaptınız?
Hadi, Balkanlar cehennem iken çok küçüktük, şimdi de mi küçüğüz? Elimiz ayağımız tutuyor, hesap sormamız gerekmiyor mu? Bu sessizlik, cehennem yaratan, kendilerini tanrı sanan bu adamlara ortak olmak değil mi? Elimize silah alıp çatışalım demiyorum, silahlar hiç bir şeyi çözmez. Size karşı silah doğrultulmadan siz silaha sarılırsanız, kahraman değil, katil olursunuz. Bizim silahımız, bilgimizdir. Araştırın, öğrenin ve anlatın. Hiç bir ideolojinin insanı olmayın, sadece ölüme dur demek, cehennemlere sel bastırmak için çalışın. Omlet yaparken iki yumurta kırılır demeyin, omlet yapmıyoruz, hayat kurtarmak istiyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder