10 Nisan 2014 Perşembe

Anlamadığım bazı şeyler

Ahmet Davutoğlu hala nasıl nefes alabiliyor? Vicdanı, ki evet herkesin bir vicdanı vardır, nasıl rahatlatıyor? Hemen kapı komşusu ülkeye kafa kesen insanları göndermiş, kendini, kendisine nasıl aklıyor? Hesap vereceğini hiç mi düşünmüyor?

Bazı insanlar neden sevgililerini herkesten saklama eğilimindeler. Dışarıya hiç beraber çıkmıyorlar, birbirlerini arkadaşları ile tanıştırmıyorlar. Utanıyorlar mı birbirlerinden? Ya da arkadaşlarına falan mı güvenmiyorlar, "kapar bu benim sevgilimi" falan diye mi düşünüyorlar. Veya bu beni rezil eder insan içinde, diye falan mı düşünüyorlar? Olayı nedir böyle ilişkilerin? 

Neden benim bütün sevgililerim benden kıllıydı ya? Ben ne şanssız adamım. Bir de, çoğu sarışındı, ona rağmen benden kıllılardı. Evet, kıl konusunda benim bir eksiğim var. Baya baya tüysüz adamım, ama sevgilide favori nedir arkadaş? Son sevgilimin bildiğin favorileri vardı ya? Kol kılları ile dalga geçerdim, örmeyi düşünüyor musun, diye.  Ya esmer sevgilim olmadı bile galiba, ki benden kıllı olmasına anlayış göstereyim. Ha işin en komik yanı, benim kaşlar ortada birleşiyor, ona epilasyon yaptırmamı falan teklif ediyorlar. Sen kendin için de bir düşünsen o teknolojiyi? 

Benim kafam neden hiç yarılmadı? Çocukluğum sokaklarda geçti benim. Her türlü koşmaca, kocalamaca, birdirbir, uzun eşek, simit, onu, bunu, şunu oynadık. Bir kere mi düşüp kafamı yarmam arkadaş? Ne zaman saçlarımı kazıtsam, tam bir apartman çocuğu gibi hissediyorum kendimi. Sadece kaşımda bir dikiş izi var, o da evde kafayı faffaya(sehpa diyemezdim) vurarak elde ettiğim bir yara izi. 

Denize sıfır yazlıkta büyüyüp, yüzmeyi nasıl oldu da 12 yaşıma kadar falan öğrenemedim? Cidden başarı sayılacak bir başarısızlık. Tüm yazlık arkadaşlarım balık gibi yüzebiliyorlar, ben hala kazma gibi yüzüyorum. O kadar ki, utancımdan spor salonunun havuzunu kullanamıyorum. Bildiğiniz, Anadolu'nun iç kesimlerinde bir yerde, derede yüzmeyi öğrenmiş gibi, sanki yüzemez isem, boğulacakmışım gibi, can çekişir gibi yüzüyorum hala. Bir de denizde değil, havuzda öğrendim ya yüzmeyi. Abim sağ olsun, beni havuzun ortasına atıp kendin geleceksin, diye diye öğretti. Cidden derede ölüm kalım savaşı verir gibi öğrenmişim ya la.

Neden sürekli beklenti içine giriyor insanlar? Neden bir şeyi olduğu gibi kabullenemiyorlar, sevemiyorlar? Hep sevebilme potansiyelini mi seviyorlar? Hep mi yontmaya çalışmak zorundalar. "Bu işte" diyebilecek bir raddeye gelmesi mi gerek karşıdakinin. Olabileceğini değil de, sadece olduğunu sevmek çok mu zor. Bir anne bir baba bile kaç yaşına gelirse gelsin, sürekli olarak çocuğunu yontmaya çalışmak zorunda mı? 

Neden insanlar aldıkları kitapları geri vermezler? Hadi ben malımın kıymetini bilmiyorum. Sen neden düşünmüyorsun? Şimdiye kadar sadece bir kitabımın peşine düştüm, o da düşmek zorunda olduğum için. Çok sevdiğim, defalarca okuduğum bir kitaptı. Hala sıkıldıkça okurum. Peki peşine düşmediklerim? Nerede, kimlerde kaç kitabım var acaba? Yahu kitap deyip, bunu mu dert ettin demeyin. Öyle lafı olsun diye demiyorum, tek masrafım kitap olabilir benim. Ne kıyafet alırım, ne ayakkabı merakım var. 

Ben neden araba kullanma özürlü oldum? Neden araba aldırdım lan ben babama? Zaten kullanma merakım hiç olmadı, illa bir tosbağam olsun diye neden tutturdum? Faydası olmadı, kendi parasının üç katı masraf çıkardı. 

Neden hep korktuğum şeyler başıma geliyor? Çağırıyor muyum bunları ben. Bile bile neden canımı yakıyorum? Mazoşist falan mıyım? Acıdan geçmeden, neden acıdan geçmeden bazı şeyleri göremiyoruz? Neden uğraşıyoruz? Sonun da herkes ölecek, öleceğini bildiğimiz çocuğu neden dünyaya getiriyoruz? Neden bu kadar kolay kabul ediyoruz? Savaşmayan insanlar, kendilerini nasıl rahatlatıyorlar? Kaybetmek mesele değil de, Almanya kaybedince kaybedilmiş sayılmak, gerçekten asıl mesele, asıl sıkıntı.

Ve neden, insanları güldürmek isterken ağlatıyorum? Nasıl başarıyorum lan ben bunu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder