5 Nisan 2014 Cumartesi

Fadime

Ben çocukken, buraları bağ idi, bostan idi. Tamam, o kadar olmasa bile, sokaktaki bir bina benden daha genç. İşte o bina yapılmadan öncesini hatırlıyorum. Derme çatma bir baraka vardı. Bir de dut ağacı vardı. İşte ilk "ağaca dalma" ayinimi o dut ağacında yapmıştım. Sonra öyle devam etti o iş, sokakta tırmanmadığım ağaç kalmadı. Hatta "Cavidan" diye bir ağaç var, yazlıkta o, sadece o ağaç ile olan ilişkimden farklı yazı yazarım. Ama bu yazının konusu Cavidan değil, Fadime. 

Fadime, sokaktaki en genç binanın yapımı sırasında, bekçi köpeği olan bir köpekti. Havlayan köpek ısırmaz deyimini bize ispatlayan köpek oldu. Sürekli bir havlama, sürekli bir tehdit. Sanırsınız, kazara birimizi yakalasa, son kemiğimize kadar yiyecek. Ya köpek cidden çok sinirliydi, ya da ben baya küçüktüm diye bana öyle geliyordu. 

Şehirde büyümeme rağmen, köpeklerden çok uzak değildim. Fadime'den önce gördüğüm ilk köpek, köyde yaşayan babamın halasının bekçi köpeği, Michael'dı. Köydeki köpeğin adı bile ithal olmuş, teee o zamandan. Maykıl, Sivas'ın ovalarından gelmiş bir hayvandı. Köpek değil, eşek sanki, sırtında taşırdı beni. Türünün iyi huyundan olsa gerek, çocuklar ile çok iyi anlaşırdı. Bir kere bile tehdit oluşturmadı bana. 

En genç binanın inşaatı sırasında, sürekli kaçak girişler yapardık. İlk katın balkonuna çıkıp, oradan aşağıdaki kuma atlıyorduk. Cidden manyaklık, veya çocukluk... Adrenalin atlamak ile bitmiyor, sonrasında kum bir zeminde, bayır yukarı Fadime'den kaçmak var. Kendi alanının dışına çıkmayan bu köpek, bizi de kendi alanında pek istemiyor. Yine rutin atlama macerasında, bayır yukarı koşarken, bir arkadaş beni geçmek istedi. Omzumdan destek alıp kendisini ileri fırlattı, bu sırada bende geri fırlamış oldum. Kumlu zemin, bayır, ters yöne doğru uygulanan kuvvet... Sonuç, denge kaybı, düşmek, yuvarlanmak sırt üstü kalmak. Beklenmedik son, Fadime'nin ön ayaklarının omuzlarımın üzerinde olması. 

Ağırlığı omuzlarımda hissediyorum. Gözümün önünde Fadime'nin açılmış ağzı var. Dişleri çok keskin görünüyor, salyaları akıyor. Onun gözlerinin önünde, benim korku ile açılmış gözlerim var. Birazdan beni ısıracak ve ben hayatım boyunca köpekler ile arasında mesafe olan biri olacağım. Belki bütün hayvanlardan çekineceğim. Belki suratımdan ısıracak, hayatım boyunca suratımda bir iz ile gezeceğim. Ne olacaksa olacak, birazdan, tüm hayatımın kalanını etkileyecek bir ısırık alma ihtimalim çok yüksek. Fakat öyle olmuyor, her gün havlamasıyla, dişleriyle, üzerimize koşmasıyla bizi korkulara gark eden bu hayvan, bir kaç saniye üzerimde durduktan sonra çekip gidiyor. Havlayan köpek gerçekten ısırmıyor. 

Isırığı ile olmasa da, Fadime tüm hayatımı etkiledi. O yaşlarda, sürekli olarak bir koruyucum olduğuna inanmaya başladım. Kendime koruyucu melek olarak da, Fadime'yi seçtim. Çünkü fazla yakınlaştığımız bu olaydan sonra, Fadime yememesi gereken bir şeyler yemiş olmalı. Gömüldüğü bahçeye ne zaman gitsem, içimden onu bir anarım. 

Hep özel biri olduğuma inandım. Çocukken bile, özel ve yalnızdım. "Dışarıda benim gibi kaç kişi vardır?" Bu soru modern insan için önem kazanıyor. Herkesin birbirine benzediği zamanlardan geçiyoruz. Sistem dediğimiz şey, aslında bildiğiniz törpü. topluma göre uygunsuz olan çıkıntılarınızı düzlüyor. Sizi de düzene uyumlu bir parça haline getiriyor. Dışarıda benim gibi kaç kişi mi var? Bence başka kimse yok. Çünkü sonuna kadar çıkıntılarıma sahip çıkacağım. Ne olursa olsun, ne kaybedersem edeyim, çıkıntılarıma sahip çıkacağım. Fadime olmasa bile, yardımcım olduğunu biliyorum. Beni koruyup gözetecek bir yardımcı. Her koşulda yardım edecek, dört ayak üstüne düşmemi sağlayacak bir yardımcı. 

Bu arada, Maykıl'da yememesi gereken bir şeyleri yiyen köpeklerdendi. Fadime öldüğü zamanda, Maykıl öldüğü zamanda, çok ağlamıştım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder