17 Ocak 2014 Cuma

Sabah mı Oldu?

Her gece güneş doğana kadar oturmayı denedim. Bilgisayar karşısında, bazen oyun oynayarak, bazen haber okuyarak, ama en çok eski fotoğraflara bakarak sabahladım. Kendime acı çektirdim.

Sonra, kendi kendime çekebileceğim acıdan daha beteri geldi vurdu beni bir sabah. 

Nutkum tutuldu sanki. Yeni yıla gireceğimiz geceydi. Ben yeni yıla hala giremedim. 

Her günümü geceyi bekleyerek geçirmeye başladım. Saat 20,21 olsun da yatağa gideyim diye bekledim. Sabaha karşı uyanıp sessiz sessiz ağladım. Güneş doğdu, ben doğamadım. Öldüm ve mezara kondum, dirilmeyi bekledim. Dirilemedim. 

Sonra sabahlara kadar içmeler başladı. Acıyı geçici olarak alkole boğarak öldürdüm. Ama acı dirilme konusunda benden güçlüydü. Sızmış vücudum daha ayılamadan o kendini yenileyip dönüyordu. Her seferi daha berbat bir acıya uyanmak gibiydi. 

Artık ne içiyorum, ne sabahı bekliyorum. Elimde bazen bir kitap, bazen bir gazete, hiç bir zaman resimler olmadan koltukta sızıyorum. Sabahları onun düşüncesiyle gözümü açıyorum, gözlerimi sımsıkı kapatınca sanki onu zihnimden atacakmışım gibi, sımsıkı kapatıyorum gözlerimi. 

İlk sigara mı içip, Efexor'umu alana kadar gitmiyor kafamdan. Tüm gün kafamın arkasında onu düşündüğümün farkında olarak hayatta kalıyorum. 

Acı çekiyorum, alıştığım bir acıyı çekiyorum. 

Sabah oluyor mu? Gün batıyor mu? Hiç birini yaşamıyorum ben. Sadece hayattayım işte. Ne diyor siktiğim dilozof kesilmiş arkadaşları, "hayat devam ediyor". Ben de sürüklenip gidiyorum işte

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder