Malum, bizim ülkede sap adam, mekan sahipleri tarafından vebalı olarak görülür. Sapım diye konsere alınmadığımı bilirim.
Evde efexor etkisiyle salya akıta akıta Halk Tv izleyeceğime, sosyalleşmek olsun maksadıyla taktım iki arkadaşımı peşime, gittim İstanbul Modern'e. Aslında sosyalleşmek bahane, hatunlar şahane diye bir bilinç altım var. Kendime bile çaktırmıyorum. Çaktırmayacam tabii. Beklenti falan oluşur. Barda sarhoş karıyı kaldıramayan adamım ben. Kaldı ki İstanbul Modern'den entel abla ile çiftleşeyim.
Neyse efem, ben bizim arkadaşları mekanın önünde buldum. Bulmaz olaydım. Adamın elinde iki tane, kızın elinde bir tane kocaman siyah poşet. "Bu ne lan?" diye sordum. "Kanka dedi, pazarda tezgah açıcam mal aldım." Ya pazarda mal satan arkadaşım var benim. O anda o gözlüklü entel hatun bilinç altımdan daha da aşağı inip götümden çıktı kaçtı zaten.
Dedim siktir et olum, git efendi gibi entel tiyatrosunu izle. Girdik içeriye, vestiyere poşetler falan bırakılırken biraz rezil olup, biraz oyuna geç kaldık.
İstanbul Modern saçmalama konusunda her seferinde kendini aşmayı başarıyor ya, artık şaşırmıyorum bile. Etkinlik şu, bir metrekarelik bir platformda, 4 ayrı mini oyun oynanan bir tiyatro. Aaa ne ilginç değil mi? Değil işte amk. Bir kere ben oyun İngilizce olur sandımdı. Ermenice çıktı. E iletişimin %35'i kelimelerdir derler. Ancak oyuncu ablamızın ne dediğini duyamıyoruz bile. Kadına bok atmıyorum. Akustik meselesi. Bok gibi yere koymuşlar affedersiniz platformu. Yetmemiş olacak ki arkadaki salonda çayır çayır keman çaldırıyorlar. Ses olduğu gibi bizde. E oyuncu kız ne yapsın.
İkinci mini oyun sözsüz olduğu için keman falan çok etkilemedi. İki ablamız insanın başka bir insana dönüşmesi ve bununla mücadelesi temalı bir oyun sergilediler. Nasıl buram buram kötü oyunculuk kokuyor. Sıfır senkronizasyon, hareket ederken kaslarda heyecan titremeleri falan... Yetmezmiş gibi oyunun ortalarına doğru reji de boka sardı, ayaklarla falan bir şeyler saçmaladılar. Tam bütün ilgimi kaybediyordum ki, o da ne?
Ablalarımızın ikisi de aynı ten rengi, göbeği açıkta bırakan dar badilerden vardı. E algıda seçicilik, direk meme uçları belli oluyor mu diye bir dikkat kesilmiştim başta. Yok durum sakindi. Zaten kızların memelerde gayet ufaktı. Oyunun ortalarına doğru, birbirlerine dokundukça, kızlardan birinin meme uçları belirginleşmeye başladı. Enem dedim bu kız lezbiyen. Kafa direk birbirlerine dokunan lezbiyenleri izleme moduna ulaştı. İlgim doruk noktalarına vardı.(Bu arada bana abazan diyeceklere şimdiden siktir la çekeyim. Siz hiç yapmıyorsunuz değil mi böyle şeyler?)
Neyse bu ablalarda oyunlarını bitirip alkışlarını aldılar. Üçüncü olarak gene sözlü, ana sessiz bir oyun vardı. Zira kadını duymak için süper güçlerinizin olması lazım. Bu arada İstanbul Modern'in cefakar bir çalışanı elime oyunun Türkçe metnini sıkıştırı verdi. En azından duyamadığım bu kadının ne anlatmaya çalıştığını okuyabilecektim. Okumaz olaydım. Hani Avrupa Yakası Dizisi'nde Volkan karakterinin çektiği bir sanat filmi vardı ya. Hah işte, aynı onun metni gibi bir metin vardı elimde. Havalı ama saçma sözler yan yana dizilmişler. Hiç bir anlam çıkaramadım.
Son oyuna geçmeden hemen metnine baktım. Saçmalamanın doruklarını gördüm. Arkadaşımın kulağına eğildim. "Keşke" dedim,"Faşistler gelse de yaksa burada bizi."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder