4 Mayıs 2014 Pazar

Şarapnel

Gerçek ne kadar acı olursa olsun bilmek mi istersin, yoksa yalan ile yaşamayı mı tercih edersin? 

Aslında cehalet erdemdir. Rahatlık sağlar, şu boğaza baktığında akan suyu, güzelim kız kulesini falan görürsün. Zevkle çayını yudumlarsın. Peki daha dün Rusların meşhur sıcak deniz politikası yüzünden, yani şu boğazın güzelim sularından savaş gemilerini geçirebilme "ihtimalini" dahi olası tutmak için 37 kişinin yanarak can verdiğini bilsen, gene aynı zevkle izleyebilir misin boğazı? 

Çanakkale'ye hiç gittin mi? Siperleri gördün mü? Cennet gibi yeri nasıl cehenneme çevirmişler o savaşta. Yazılan mektupları okumak dahi insanın psikolojisini bozuyor. Kafa göz kola bacak parçaları "ŞARAPNEL"ler... İnsan bunları bilince boğazdan su değil kan akıyor sanki...

Aslında bu tam bir deneme yazısı arkadaşlar. Okuyanlardan şimdiden özür dilerim. Bugün konuşma yeteneğimin beni terk ettiğini fark ettim, yazma yeteneği ne durumda onu deniyorum. Deneme dediğim, edebi tür olan değil yani. 

Meraklı olmanın tek faydası, giderilen merakların sizde birikim oluşturmasıdır. Bu sayede muhabbet yelpazeniz genişler. Farklı farklı konularda ilginç bilgi sahibi olursunuz, insanları bu sayede etkilersiniz. Bir de anlatımınız iyi ise, tüm geceyi kitlemeniz mümkündür. İşte benim yaptığım budur. Gerçekten dozu fazla kaçırmadığım zaman, yani susmak bilmediğim zamanlar dışında, çok hoş sohbet birisiyimdir. Konuşmayı aşırı sevmiyor olsam, tadından yenmez biri olabilirdim. Hayatımda hiç bir durumu domine edemezken hikaye anlattığım sırada zorbalıkla bile olsa ortamı domine edebilirim. Çünkü anlatmak en sevdiğim şey lan benim. 

Yani demem o ki, konuşmakta sıkıntı yaşamam. Nadiren olmuşsa bir iki kere olmuştur. (Böyle demem o ki diye şey edince de yukarıda yazdığım her şeyi gömdüm sanki. Bir tek bunu yazsam da olurmuş gibi sanki)

Şimdi buradan başka bir yere gidiyoruz. Adını değiştirerek yazacağım bir arkadaşım, lise son sınıftayken uzun süre bir kıza yazmaya falan çalışıyordu. Kız dershaneden mi, okuldan mı ne, bir yerlerden tanıdığı, arkadaşlığı ilerletmek istiyor. İşte internet üzerinden falan muhabbet durumları. Bir gün ortak bir arkadaşımız bizim oğlana, "kanka bırak bir ben konuşayım senin adına" diyor, sonuç kızın "ya Selçuk!(temsili isim adamın gerçek adını yazmam) şimdiye kadar hep boş muhabbet ederdin, bugün ne güzel muhabbetin var. Hep böyle şeyler ile gel bana" demesi oluyor. Kız kelimesi kelimesine böyle demiyor ama, "şimdiye kadar boş boş konuşuyordun" mealinde ve "boş boş konuşma" tamlamasını da içeren bir şeyler diyor. Sonuç olarak bizim oğlanın canını sineklik kurtarıyor. Adam canı açıp atlayacak ama sineklik çivili bir penceresi olduğu için onu da beceremiyor. 

Bu arkadaşın bende daha çok hikayesi var. Memik (Asıl adı Mehmet Ali, bu adamın adını sanını adresini bile yazarım) kardeşimden sonra gördüğüm en orijinal insanlardan biridir sözde Selçuk. Tüm hikayeleri arasında en komiği olmasa da, en acıklı olanı galiba bu. Ya da ben bugün benzer bir duruma düştüğüm için bana öyle geliyordur şu anda. 

Bilen bilir, benim bu bloğu açma nedenim yaşadığım ayrılık ve sonrasında gelişen olaylardı. Yaklaşık iki hafta önce bir şey oldu, "lan ben buna mı üzülüyordum" kıvamına kadar geldim. Tabii şimdi sırada ne var? Yeni bir sevgili. Hayatım boyunca sap olduğum en uzun süre 8 ay benim. Zaten ömrümün 1/4'ünü de tek bir ilişki kaplıyor. E bahar da geldi, bahar da açan çiçekler gibiyim. Hatta fazla bile açılma çabalarım oluyor. Fazla açılmalardan anladım ki, barda tanıştığın hatun ile sevgili falan olunmuyormuş. Ertesi gün aradığında telefonu bile açmıyorlar. Acaba bende mi sorun var dedim, tecrübeli bir kaç arkadaşa danıştım, raconu böyleymiş. Ben gelemem öyle her hafta efor sarf etme olaylarına falan. Zaten evcimen de bir insanım, illa ki bir sevgilim olması gerek benim. 

İşte hal vaziyet buyken, uzun süredir beni farklı konularda eken bir arkadaş, bugün de ekince yanına çağırma nezaketinde bulundu. Farklı bir arkadaşta konsere falan çağırınca, iki davete icabet etmeyenin başına bir iş gelir diye çıktım evden. Aslında iki davet var ise evden çıkmamak gerekliymiş, onu öğrendim. Konser olayı ben daha evden çıkmadan yalan oldu. Kavga falan çıkmış, bir şeyler bir şeyler. Diğer tarafta 3 tane kız var, biri benim arkadaş, diğerini en son 8 yıl önce görmüştüm, birini de tanımıyorum. Gittim oturdum, onlar muhabbet etti, ben dinledim. Yüze yakın fotoğraf falan çektirdiler. Yok la, şikayet etmiyorum. Ayrıca mal mal bir köşede oturup dinlemedim sadece, elimden geldiğince müdahil olmaya çalıştım ama sürekli hiç bilmediğim insanlar hakkında konuşuluyor. Kız dedikodusu yani, bildiğiniz. Aslında ben bayılırım dedikoduya, annemlerle falan güne gidiyorum diye arkadaşlar çok dalga geçiyorlar benimle. Severim kahve falan içip dedikodu yapmayı, ama dedikodu yapabilmek için insanları tanımak gerek. O yüzden zorlandım biraz. 

Sonra benim tanıdığım iki arkadaşta gittiler, hiç tanımadığım ile yalnız kaldık. Saat daha 21:00 falan. Eve gitmek için fazla erken diye gittik Fındıklı Kabataş arasındaki çaycılardan birine oturduk. Önümüzde boğaz manzarası,  kız kulesi, karşının ışıkları falan var, yanımda yeni tanıştığım güzel bir kız. Boncuk gibi iki mavi göz, sarı saçlar, hafif allık sürülmüş yunan heykeli olamayacak olsa da, yaklaşacak bir sima, minyon güzel bir ağız... Çıtı pıtı, tatlı bir kız anlayacağınız. Hadi öküz gibi asılma, zaten onu geçen hafta denedin hoş olmuyor. Ama mübarek adam, şarapnel ney lan? Evet, yazının başında okuduğunuz o saçma söz zinciri bu akşam benim ağzımdan döküldü. Tamam belki çok saçma değil ama, ne yeri ne zamanı amk. Bir anda kendime geldim ama artık her şey için çok geçti. Kız "birazdan Allah Allah nidalarıyla koşturmasan bari" gibi bir şeyler dedi. O saatten sonra demir adamın da göğsüne şarapnel falan desem, iyice sıvamış olacağım. Daha da bir saat kadar beraberdik ama toparlayamadım. Hayatımda bu kadar saçmalamadım desem, yalan olur. Ama en efsane saçmalamalarım arasındaki güzide yerini aldı. Durumu kurtarmak için ne yapsam olmadı, belki daha beter oldu. Dönüş yolu uzun bir süre beraberdi, tüm yol telefonuna kitlendi kız tabii. Toparlamak için yolumu falan uzattım ama nafile. Hani 90 değil 900 dakika oynansa gol olmayacak maçlar vardır ya, değil yolumu uzatmak, tüm yılımı harcasam oradan toparlayamazdım mevzuyu. Son çare olarak "beni bir daha görürsen, sakın tanışmış olduğumuzu belli etme, ben tüm bunları unutacağım" deyip ayrıldım. 

Hayır, bir şey olacağından değil de, insanın siniri bozuluyor ya. Yıllarca dalga geçtiğim bir duruma düştüm. Gülme komşuna gelir başına diyen atamı bulsam tapınmaya falan başlarım adama. O derece koydu. Ben bu şoku daha da atlatamam ya. Bahsettiğim şarapneller bir tarafıma kaçsın lan. Şarapnel diyen dilim kopeydi, Çanakkale diyen ağzım kan oleydi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder