17 Temmuz 2014 Perşembe

Köle

Spartacus dizisi gerçekçi olmasa da, izlemekten keyif aldığım ender dizilerdendi. Sonun da ne olacağını bile bile izliyoruz  bazı film ve dizileri. Çünkü sonuçlardan çok, süreçlerin önemli olduğunu biliyoruz. Bilmeyenlerimiz bile bunu hissediyordur. 

Neyse, işte bu dizide, sahiplerin kölelerin önünde hiç rahatsız olmadan sevişmesi sahneleri vardı. "Hadi canım" diyordum, "yozlaşmış bir Roma'da bile bu kadarı mümkün değildir". Bir insan kölesinden hiç çekinmeden önün de mahremi yaşar mı? Bu sorudaki ana öge "köle" kelimesi. Şimdi soruyu biraz değiştiriyorum, bir insan, ev indeki kedinin önünde mahremini yaşar mı? Cevap manyak olmayan herkes için "evet" olur herhalde. Kimse evindeki kediden ya da köpekten çekinmez. İşte sahiplerde, kölelerden bu bakış açısı ile rahatsız olmuyorlardı. Çünkü köle olan insan değildi. 

Hadi canım mı? Kölelik düzeninin olduğu pek çok toplulukta köle öldürmenin cezaya tabii olmasının nedeni bunun iş gücü kaybı olarak görülmesinden dolayıdır. Afrika'dan Amerika'ya taşınan zenci kölelerin taşınma şartları, bugün Avrupaya kaçak olarak gitmeye çalışan mültecilerden bile daha beterdi. Yola çıkanların pek çoğu zaten yol koşullarında heba olurdu. Mandela öncesi Güney Afrika da siyah insanlar köle olmasalar bile, beyazların köpeklerinden bile daha aşağı olarak görülürlerdi. Amerika'ya 1936 Olimpiyat Oyunların'da iki altın madalya kazandıran Jesse Owens kendi ülkesinde otobüste oturarak yolculuk yapamazdı. Irkçı Nazi Almanyasın'da ise bu hakkı vardı. Muhammed Ali ve Olimpiyat Madalyasını nehre atma hikayesini de herkes biliyordur herhalde. 

Demem o ki, köle olarak görülenler, kölelik kalktıktan sonra bile köle olarak kalmaya devam ederler.

Bize mi ne bundan? Sonuçta kölecilik anlayışını dibine kadar yaşamış bu ülkelerden birinde değiliz. Ama Batının ahlaksızlığını almış hatta onlar vaz geçmişken devam ettiren bir ülkeyiz. Bir marketen alışveriş yaptığınızda, kasiyere kaç kere güler yüzle iyi günler dilediniz? Bilet aldığınız vezneye? Bindiğiniz minibüs yada otobüsün şoförüne? Apartmanınızı temizleyen temizlikçiye? Liste uzar. 

Daha beteri ise lokantalarda yaşanır. İki kişi kallavi bir lokantada yemek yemektedirler. Önce çorbalar gelir, sonra arasıcak, sonra ana yemek, sonra tatlı belki de bir kahve. Bu sırada garsonlar durmadan getir gütür yapar. Çoğu insan onları fark etmez bile. Özel bir şey konuşuyorsa, bunu kesmez bile, devam eder konuşmaya. Çünkü o hizmetliyi insan olarak görmez. 

Abartıyor muyum? Hizmet sektörünüzde iseniz kendinize bir sorun bunu, ya da en yakın tanıdığınıza. Sadece Çalışırken kendini gerçekten insan olarak hissediyor musun? diye bir sorun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder