Hippiden bozma sakallı adamların, etnik kıyafetler içerisinde şarkı söyleyen kadınların sahne aldığı bir bar burası. Altı metrekare alanda dans etmeye çalışan yirmi kişi, kalabalık bir eylence yansıması yaratıyor. Üniversitenin devamsız öğrencilerinin, kendisine "sokak sanatçısı" diyen boş gezenlerin, ruhunu genç tutmaya çalışan ofis çalışanlarının ve gezgin turistlerin hafta sonu için uğrak mekanı. Kapalı alanda sigara içme yasağı uygulanmıyor, terleyen insanların bazıları ter kokuyor ve en çok tüketilen içki türü açık ara bira oluyor.
Dans pisti olarak kullanılan alanın yanındaki masalardan birinde oturuyor. Üzerinde koyu lacivert bir takım var. Beyaz gömleğinin tüm düğmeleri ilikli. Kravatı biraz mı gevşemez ya da boynuna aşıktan daha sıkı sarılmış kravat onu biraz mı rahatsız etmez? Ne gömlekte, ne pantolonda ne de ceketinde tek bir kırışıklık yok. Çuval giyse üzerinde jilet gibi duracak. Spor salonuna sadece para ödemediği, ödediği parayı son kuruşuna kadar çıkardığı ortada. İdeali yakalanmış ve muhafaza edilmiş bir vücudu var.
İdeal?
Mekanın öbür ucunda, bar tezgahının önündeki yüksek bar taburelerinden birinde oturan kadının kahkahası yüksek sesli müziği bastırıyor. Şuh bir kahkaha değil bu. Daha çok bir at kişnemesinin kadın ağzından kahkaha olarak uyarlanmış haline benziyor. Takım elbiseli adamımızın kafası diğer herkes gibi kahkahaya doğru dönüyor. Oturduğu yüksek tabureden biraz daha uzun olan, kesinlikle çok daha ağır bir kadın görüyor. Karanlıkta görebildiği kadarıyla, kadının suratı da en az vücudu kadar şekilsiz. Tüm detayları görmesine engel olduğu için karanlığa şükrediyor. Çirkinliğine rağmen kadının etrafındaki iki erkeğe acıyor. "Nefes alsın yeterciler" diyor içinden, "dünya kadar malın olcağına..." diye düşünürken masasındaki boş sandalyeye bir hatun oturuyor. Çirkin kadın gider, güzel kadın hoş gelir.
Bu sırada bizim takım elbiseli arkadaşın çirkin bulduğu kadın içki içiyor yeni tanıştığı iki arkadaşları ile muhabbet ediyor. Adamlardan biri öğretmen olduğunu söylüyor. Çin'in bilmem ne bölgesinde İngilizce öğretmenliği yaptığını söylüyor. Diğeri ise adının Mustafa olduğunu söylüyor. Çin ile alakası Çin'den mal getirip zengin olma hayalleri ve Asya Pornosu'ndan ibaret. "Çin Sineması DEV" diyecek aşamaya bile gelememiş henüz. Çin'de İngilizce öğreten Ercan muhabbet peşindeyken, Mustafa gecenin sonu hakkında ihtimaller peşinde. Mustafa'nın saçları bir süre önce gemiyi terk etmiş. Bu açığını sakallarını uzatarak gidermek istediğinden olsa gerek sakallarını uzatmış. Ellerini sakallarının arasında sık sık dolaştırması belki farkında olmadan "onlarda mı beni terk etti" korkusundan olabilir. Boynunda asılı duran garip ve taşlı kolyeyi de sık sık yokluyor. Sigarayı yeni mi bırakmıştır nedir? Elleri sürekli gergin gergin bir yerlerini yokluyor. Kimse fark etmez diye düşündüğünden olsa gerek, ara ara çükünü de kaşıyor.
Bir süre sonra Mustafa kadın ile dans etmeye çalışıyor. Herkes gibi mekanın öbür ucundaki boşlukta değil, bar tezgahının hemen önünde dans ediyorlar. Bu sırada Mustafa'dan daha uzun sakallı elemanları olan grup çalmaya devam ediyor. Takım elbiseli ise yanında oturan güzel ile konuşmaya devam ediyor. Adının Görkem olduğunu beyan ediyor. Sigorta şirketinde çalıştığını iddia ediyor. Kısa süre önce nişanlısının onu nasıl aldattığı ile ilgili bir hikaye anlatıyor. Adı dahil söylediği her söz her şey yalan. Karşısındaki güzel kadın ise tüm duyduklarına inanıyor. Dinlediği yalan hikayedeki kadını şeytanlaştırıyor. "Orospu" diyor. Adama "hayatta var bunlar" diyor. "Böyle böyle öğrenilir hayat, takma kafana, insanlara güvenini kaybetme, herkes onun gibi değil" diyor. Hayat hakkında uzun uzun atıp tutuyor. 23 yaşında üniversite öğrencisi olan bu kız, hayatı çözdüğüne inanıyor.
Takım elbiseli ise onu dinlemiyor bile. Hikayesine inanılmış olması onu için yeterli. Bir kaç ayda bir değişik mekanlarda değişik insanlara değişik hikayeler anlatıyor. RPG oynuyor. Geçen sefer yetimhanede büyümüş bir torbacıyı oynuyordu. Bir öncekinde sadece siyasi davalara bakan idealist bir avukattı. Sınır tanımayan doktorlar üyesi de oldu, çocukken üvey babası tarafından taciz edilen bir sosyopat da oldu. Bazen şimdi olduğu gibi bir üniversiteli kıza anlattı hikayesini, bazen yeni mezun işsiz bir yazılım mühendisine, bazen gezgin bir Avrupalı gence. Kime neyi anlattığının önemi yok, hikayeye inanıldığı sürece.
Bunu neden yaptığına emin değil. Sorsanız "sadece hoşuma gidiyor ve bu da yeterli" der. Ancak neden hoşuna gittiğini düşünmez bile. Kaçıp kurtulmak istediği boktan bir hayat yaşamıyor. Tersine, her şey istediği gibi gitti, gidiyor. Babasından devraldığı şirketi yönetiyor. Her patron gibi iş stresi onu da etkiler, bazen bunalır ama adı üzerinde "iş hayatı" bu. Spor yapıyor, sağlıklı besleniyor. Fiziki kalitesi yerinde. Güzel bir karısı ve dört yaşında sevimli bir oğlu var. Karısı ile tek bir ciddi tartışmaları bile olmadı. Ev hayatı huzurlu, yatak odaları harika. Buna rağmen bazen lise arkadaşları ile çapkınlık yapmaktan geri kalmıyor. Erkekliğin şanından olsa gerek. Çapkınlık dediysek fahişelerden bahsediyoruz. Doğu Avrupalı, Asyalı ve nadiren siyahi fahişeler. Çok nadiren de hikaye anlattığı bir kaç güzel ile... Tıpkı isterse bu gece ki güzel ile yatabileceği gibi. Sahte nişan hikayesini anlatırken planladıkları düğünün planını anlatıyor. Karşısında oturan güzelin gözleri yerinden fırlıyor. Hem romantik, hem de masraflı bir düğün. "Düğün giderlerini babam karşılayacaktı, pek çok ayarlama yapılmıştı bile" diyor.
Bu esnada Mustafa hızını alamayıp kişneyen kadınla berber herkesin dans ettiği ortadaki alana gidiyor. Çinlilere İngilizce öğreten Ercan'ı barın önünde sessizce bira yudumlamak üzere bırakıyorlar. Zaten Mustafa'nın ilk amacı da Ercan'dan kurtulmak. Mustafa'da ne ritm duygusu var, ne müzik kulağı. Dans etmiyor, adeta ortada tepiniyor. Az önce sakallarını, kolyesini falan elleyen elleri şimdi dans ettiği kadını elliyor. Hiç boş durmuyor o eller. Takım elbiseli onları fark etmiyor bile "aldatılmaktan daha kötü olan insanların buna verdiği tepkilerdi. Sanki hepsi "belliydi böyle olacağı" diyorlar. Herkes görmüş ben görememişim. Sonra acıma evresi başlıyor. "Nasıl oldunlar, iyi misinler" başlıyor. Bana acır gibi görünüp kendi hallerine şükrediyorlar. Kansermişim gibi davrananlar oluyor." Masadaki güzel istemsiz bir kahkaha atıyor. Bunda gülünecek ne var? "Çok özür dilerim" diyor güzel kadın. "Şu dans eden andaval sinirimi kaldırdı da"
Takım elbiseli dans kavramının ırzına geçen Mustafa'ya bakıyor. Güzel kadın yarım yamalak dinlediği cümleler üzerine konuşuyor. "İnsanlar böyle işte ne yaparsın" gibi şeyler geveliyor. Mustafa'nın dansa tecavüzü tüm dikkatini dağıtmış. Tam kıvamında bir dinleyiciden "heee evet, hı hı" kıvamına bir anda geçiş bu. Oysa takım elbiselinin daha anlatacakları vardı. Hayat ve insanlar hakkında sarsıcı tespitler yapacaktı. Bir yerde bir hata mı yaptı? Yoksa tüm suç çirkin kadınla bile olsa skor bulmayı amaçlayan Mustafa'da mı? Tabii ki ikinci şık geçerli. Tüpte kaçak var mı diye çakmak ile kontrol edip bir yerleri havaya uçursa bile kendinde suç bulmaz bizim takım elbiseli. Masadaki güzel, bir süre sonra izin isteyip masadan kalkıyor. Takım elbiseli önündeki birayı tek seferde kafasına dikip yenisini sipariş ediyor. Dans eden insanların arasında Mustafa'ya bakıyor, anlattığı sahte hikayedeki kötü adamı görüyor.
Zavallı Mustafa ise Ercan'ı elemiş olmanın sarhoşluğu içerisinde. Ercan ise hala bar tezgahının önündeki taburelerden birinde oturuyor ve iki gün sonra Çin'in bilmem ne bölgesine geri dönecek olmanın sıkıntısını yaşıyor. Bu gece aklındaki son şeylerden biri yeni tanıştığı o tatlı kadın ile birlikte olmaktı. Çin'de yaşamanın bazı faydaları vardı. Kendisini tavandan iple sarkıtıp oral seks yapan fahişeler, ayak masajı ile erkekleri boşaltan masörler, kendisini bambular ile dövdüren fahişeler... Mustafa'nın hayal bile edemeyeceği şeyler. Hepsini yaşadı Ercan. Eğer bir cinsel zirve mümkünse, o zirveyi bir kaç kere tırmandı Ercan. Seks aradığı son şeylerden biri bile değil. Misyoner deyince aklına seks değil, işi gelen ender erkeklerden o.
Mustafa ise, ah garibim, ne kadar da mutlu! Dans ederken gösterdiği başarı kadar bir başarıyı bu gece bir kadının üzerinde sergileyeceğinden emin. Kadın güzelmiş çirkinmiş ne önemi var? Kukusu peynir tenekesinden hallice olsa bile fark etmez ona. Pazartesi günü ofis arkadaşlarına başarısını anlatırken seviştiği kadını değil, az önce fark ettiği güzel kadını anlatabilir. Takım elbiseli bir hödük az önce elinden kaçırdı o güzel kadını. Aslında şansını güzel kadınla da deneyebilir ama ne gerek var? Elde olan biber arı kovanındaki baldan tatlıdır. "Dandik takımlı hödükten başarılı olurdum kesin de, neyse başka zamana" diye geçiriyor içinden ve eldeki biber ile dans etmeye devam ediyor. Dandik sandığı takım bir iki maaşından fazla ama, ne diyelim? Adam maldan pek anlamıyor.
Takım elbiseli pusuya yatmış bir timsah gibi izliyor onları. Mustafa su içmek için dereye yanaştığında tek hamlede boynunu kıracak. Kadın ise biletine piyango bulan talihli sanacak kendisini. Bilet sahte çıkınca suratını görmek takım elbiseliye ikramiye olacak. Mustafa o kadar tepindi ki, artık bir şeyler içmesi gerekli. Dereye değil, bar tezgahında Ercan'ın yanında duran birasına yöneliyor. Ercan konuşacak başkalarını bulmayı başarmış. Mustafa başıyla selam veriyor, bar tezgahından ılımış birasını alıyor, kafasına dikiyor. Bardak tamamen boşalmadan ağzından ayrılıyor. Biraz bekliyor, tekrar dikiyor ve bira bitiyor. Yeni sipariş vermiyor. Artık gitme vakti geldi. Kadının birası hala yarısını kadar dolu ama ne fark eder? Ercan'a yalandan iyi geceler diliyor. "Bu mal da otursun biri bana gelecek diye beklesin. Olmaz olum bu işler öyle. Vahşi doğa burası, avını kovalamayan aç kalır. Rakibini yenemeyen aç kalır." diyor içinden. "Yazsam mı yaaaa ben bunları bir kenara?"
Mustafa avını yakaladığını, öldürdüğünü ve birazdan afiyetle yiyeceğini sanıyor. Avı bıraktığı yerde ise yeller esmese de, başkaları dans ediyor. Kadın biraz önce güzel kadını elinden kaçıran hödüğün masasında oturuyor. Neden ki? "Yorulmuştur yaaaa" diyor Mustafa içinden. Masada oturan hödük garsona bir şeyler söylüyor, kadın kendisine, bir de Türkmenistan'daki safkan bir at ırkına özgü o kahkahasını atıyor. Mustafa masaya geliyor, o pek yerinde durmayan elini kişneyen kadının omzuna koyuyor, kulağına eğilip "kalkalım mı?" diye soruyor. Suratına en sevimli olduğunu düşündüğü ifadeyi takarak sessizce soruyor bunu. Kadın ise "nereye şekerim daha karpuz kesecektik" diye yüksek bir kahkaha ile karşılık veriyor. Dans kozunu tekrar mı denese? Bu hödük dans etmeyi beceremez bile. Kaldı ki Mustafa gibi figürler sergilesin. Kadın "yakışıklım" diye hitap ettiği hödük ile konuşuyor.
Hödük?
Az önce boyut mu değiştirdi acaba bu Mustafa? Az önce somurtkan somurtkan oturan hödük gitmiş, yüzünde güller açan yakışıklı gelmiş masaya. Kravatı gevşemiş, gömleğinin üst düğmeleri açılmış, ceket çıkmış. "Yedirmezler amına koyayım" diye düşünüyor Mustafa. Yanından geçip masaya eğilen garsona bakılırsa "içirirler." Garsonun masaya bıraktığı tepside barın stoklarındaki tüm tekila, bardaklara dizilmiş halde duruyor. Eskiden hödük gibi duran adam konuşmadan Mustafa'yı buyur ediyor. "Yakışıklım sipariş vermeyi biliyor" deyip bir kahkaha daha atıyor kadın. Masaya yadan bir sandalye çekiyor Mustafa. Adam bir tekila içiyorsa kadın iki, Mustafa dört içiyor. Zaten sıfıra alçak irtifa giden şansını yerin dibine sokuyor. Çok marifetli çocuk ama yanlış babadan doğmuş.
Az önce Ercan'ı görmezden gelip kadını kazanan Mustafa, şimdi kendisi görmezden gelinen oluyor. Bu sırada Ercan bir kaç gence Çin ile ilgili bilgiler veriyor. Gençler önümüzdeki bir yıl kadar çalışıp para biriktirmeye ve Çin'e gitmeye karar veriyorlar. Mustafa ise dans pistine gitmeye karar veriyor. Sağ duyusunu bir kaç tekila önce kafasının yüksekliğinden paraşütsüz attı. Alkolün verdiği yetki ile daha da saçma tepiniyor. Takım elbiselinin de başı dönüyor. Mustafa'nın performansına rağmen masada hala iki insan fazla miktarda tekila bulunuyor. Kadın ise hiç etkilenmemiş gibi. "Atlar sarhoş olur mu acaba?" Çıkarabileceği en garip sesi çıkarıyor, at gibi kişneme taklidi yapıyor. At gibi kişneyerek gülmeye çalışıyor. Kadının doğal olarak yaptığını, tüm zorlamasına rağmen yapamıyor. "At, kadın, kadın siken at, at siken adam, bu kadını siken ben. Sikecem lan ben bunu" Sarhoş bir kafanın çağrışımları onu çok uç noktalara sürüklüyor. Mustafa'ya zarar vermeye çalışırken nerelere sürüklendi adam.
Eskiden masada güzel kadın olan kadın ise arkadaşlarının yanında takılıyor. Sahne olarak kullanılan yükseltinin hemen yanındaki masadalar. Güzel kadın üflemeli çalgıları çalan Mustafa'dan daha uzun sakalları olan adamı kesiyor. Bir ara aşırı sarhoş bir kel onu dansa kaldırmaya ya da bir şey söylemeye çalışıyor ama, hiç oralı olmuyor.
Mustafa güzelden de, çirkinden de umudunu kesiyor. Vücudu hazırda bulunan son enerjileri kırıntılarını hayatta kalmak için kullanırken aklına harika bir fikir geliyor. Yalpalaya yalpalaya mekanı terk ediyor, daha merdivenlerin sonuna varmadan aklına gelen harika fikir kuş misali uçuyor. Mustafa ise...
Mustafa'nın ardından dağılmış adam ile at kadını da mekanı terk ediyorlar. At kadın evinin yakın olduğunu, yürüyerek gidebileceklerini söylüyor. "Güzeller güzeli karım var." benim diyor at adam. "Ama at istiyorum diyor." Kadın kişniyor, adam "haydi bir daha benim için kişne" diyor. Kadın gene kişniyor. Adam yalpalarken, kadın düz çizgiyi bırakın, ipte yürüyecek kadar dengeli yürüyor.
Ercan gene tek başına oturuyor. Kasa kapanmadan son birasını sipariş ediyor. Gençler gaz aldıkları kadar bira alamadıkları için bir süre önce ayrıldılar yanından. Canlı müzik de sona erdi. Cansız olan müzik devam ediyor, enerjisi kendisine fazla gelen bir kaç kişi hala dans ediyor. Güzel kadın bir süredir cilve yaptığı çalgıcıyı sevgilisi ile öpüşürken görünce siniri kalkıyor. İstedi ve alamadı. Kabul edilemez. Gözleri ile tüm mekanı tarıyor, en makul seçeneğe, Ercan'a yöneliyor.
Arıkuşu saniyede en az atmış kere kanat çırpar. İnsan gözü saniyede 25 kare görüntü görebilir. Dört silindirli motor dakikada 10.000 devirin üzerine çıkabilir. Sevişmiyor da, bu rakamlar ile yarışıyor sanki. At kadın yatağın üzerinde ve dirsekleri üzerinde sıra gibi duruyor. Aygır ise arkadan tüm gücü ve hızı ile çalışıyor. Bir yandan da atını hızlandırmaya çalışan jokeyin kırbaç darbelerini elleri ile vuruyor. Yüz yüze gelmeyecekleri her pozisyonu uyguluyor. Burası onun Meksika'sı, diyarın tek hakimi. Tatmin noktasına geldiğinde kadın o noktayı bir kaç kere geçmişti bile. Birleşmeyi sona erdiriyor, kendi eli ile devam ediyor ve kadının yüzünü önüne yaklaştırıyor. Yüzünü gördüğünde midesinden yukarıya çıkan gazı ve sıvıyı hissediyor. Harika zamanlama, ikisi bir arada.
Uyandığında nerede olduğu hakkında hiç bir fikri yok. Dün gecenin soluk hatıraları arasında hatırladığı son şey at kadın ile bardan dışarı çıktığıydı. Çıplak olduğunu fark edince hikayenin nerede bitiğini anlıyor. Boğazındaki acı tat etrafı kimin batırdığını anlatıyor. Aynada gördüğü yansımanın uzun bir duşa ihtiyacı var. Belki de hamama gitmeli. Her biri başını zonklatan ağır adımlar ile yatak odasından çıkıyor. Karşısına çıkan düz koridordan at kadının evinin salonuna varıyor. İşte bu görmeyi beklemediği bir manzara. Evin duvar ebatlarındaki pencerelerinden İstanbul boğazı güneşli bir günde görünüyor. Hangi semtte olduğunu çıkarması zor değil. Pencereye dönük koltuklardan birinde oturan kadın yeni uyanmış adamı fark ediyor. Üzerinde bir bornoz var ve önü kapalı değil. İstanbul boğazı fon olmasına rağmen, kadını görmek adamın midesini bir daha kaldırıyor. At değil, bir ork ile cücenin yasak aşkının meyvesi olur ancak bu.
Adamın gizleyemediği tiksintisi kadında kahkaha olarak karşılık buluyor. "Dün gece hiç bu kadar sönük değildin" diyor kadın içeri kaçmaya çalışan penise bakarak. "Para verdiğim fahişeler kadar iyi iş çıkardın şekerim." Para vermeden sevişemezsin zaten. Sesli mi düşündü bu adam? Hala sarhoş mu ne? Kadın gene kahkaha atıyor. "Hayır şekerim sevişmek değildi bu. Sevişmek doğal bir şeydir, ıssız bir adada büyüyen bir kadın ve erkeğin bile sonunda keşfedeceği bir aşk yöntemidir. Senin yaptığın ise pornolardan öğrendiklerini uygulamak. Sana gösterilmiş yolda yürümek, risksiz ve sürprizsiz. Başarılı teknikler, duygusuz ilişkiler. Tamamen biyolojik faaliyet. Sen sevişmiyorsun yakışıklım, sikiyorsun. Eh arada insanın arada buna da ihtiyacı oluyor. Neyse yakışıklı, takma bunları sen kafana. Duş almak istesin diye banyoya havlu çıkardım. Kahve falan içmek istemezsin herhalde benimle. Başarılarının devamını dilerim şekerim."
Kadın banyonun kapısını gösterip az önce kalktığı koltuğa geri oturup boğazı izlemeye devam ediyor. Adam elinden geldiğince hızlı temizleniyor, yatak odasına gidip üzerinden nasıl çıktığını hatırlamadığı takımını giyiyor. Ayna karşısında üzerini kontrol edip sessizce evden dışarı süzülüyor. Kadının söyledikleri değil, bu evde oturacak parayı nasıl kazandığını düşünüyor.
Mustafa suratına vuran güneş ile uyanıyor. Onun da her tarafı kusmuk içinde. Maalesef boğaz manzaralı bir evde değil, tinerci yuvası bir parkta uyumuş. Kımıldamaya dermanı yokken eliyle ceplerini yokluyor. Cüzdan sağ cepte değil, solda da değil. Göt ceplerinde de değil. Lan! Cüzdan! Fişek gibi fırlıyor yerinden. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyor. Ne cüzdan, ne telefon. Geçmiş olsun Mustafa, ofiste anlatacak harika anılar beklerken, karakolda anlatacak saçma sapan anıların oldu.
Ercan burnuna konan öpücükle uyanıyor. Dün gecenin güzel kadını buse ile uyandırıyor onu. Bardan ayrılıp kadının evine geldiler dün gece. Ercan tüm gece Çin'den ve öğrencilerinden bahsetti. Öğrendiği bir kaç bilgi kırıntısını paylaştı. Yirmi üç yaşındaki üniversite öğrencisi güzel kadın o konuştukça büyülendi. Konuşurken insanın gözlerine bakıyor, ruhuna ulaşmaya çalışıyor. Mistik bir havası vardı. Evet, dün gece son tercih olarak seçmişti onu ama top tüm kukaları devirmişti. Büyük ödül gibi bir şeydi Ercan. Gözlerini kapattığı zaman bile, Ercan'ın yeşil gözlerini hala görebiliyordu.
Ercan ise her zamanki kadar sakindi. Dün gece bu kız üzerine saldırmadan önce Çin'e geri dönüp dönmemek hakkında konuşuyordu. Öğrencilerini seviyordu. Tüm dünyayı saran makinenin çarkları tarafından yontulmamış, insanın özünü yansıtan çocuklardı. Eğer Çin'e geri dönerse bir kaç yıl içinde o safkan insan ruhunun nasıl istenilen şekle sokulduğunu görecekti. Hatta kendi işi bile buna hizmet ediyordu. Türkiye de mi bir iş bulsaydı? Dün gece tanıştığı tatlı kadın ona reklam ajansında iş verebileceğini söylemişti. O garip kel oğlan gelmeden hemen önce. "Ne iş yapabilirim ki?" diye sormuştu. "İdeali yaratmamıza yardım edersin, şimdikini beğenmediğin ortada" dedi. Gözünün önünde duran kadının suratına baktı. Güzel bu mu? İşi almaya karar verdi, ufakta olsa bir değişiklik yapabilirdi belki. Çin'de kalan öğrencileri için faydalı olmazdı ama belki onların çocukları için olurdu.
Mekanın öbür ucunda, bar tezgahının önündeki yüksek bar taburelerinden birinde oturan kadının kahkahası yüksek sesli müziği bastırıyor. Şuh bir kahkaha değil bu. Daha çok bir at kişnemesinin kadın ağzından kahkaha olarak uyarlanmış haline benziyor. Takım elbiseli adamımızın kafası diğer herkes gibi kahkahaya doğru dönüyor. Oturduğu yüksek tabureden biraz daha uzun olan, kesinlikle çok daha ağır bir kadın görüyor. Karanlıkta görebildiği kadarıyla, kadının suratı da en az vücudu kadar şekilsiz. Tüm detayları görmesine engel olduğu için karanlığa şükrediyor. Çirkinliğine rağmen kadının etrafındaki iki erkeğe acıyor. "Nefes alsın yeterciler" diyor içinden, "dünya kadar malın olcağına..." diye düşünürken masasındaki boş sandalyeye bir hatun oturuyor. Çirkin kadın gider, güzel kadın hoş gelir.
Bu sırada bizim takım elbiseli arkadaşın çirkin bulduğu kadın içki içiyor yeni tanıştığı iki arkadaşları ile muhabbet ediyor. Adamlardan biri öğretmen olduğunu söylüyor. Çin'in bilmem ne bölgesinde İngilizce öğretmenliği yaptığını söylüyor. Diğeri ise adının Mustafa olduğunu söylüyor. Çin ile alakası Çin'den mal getirip zengin olma hayalleri ve Asya Pornosu'ndan ibaret. "Çin Sineması DEV" diyecek aşamaya bile gelememiş henüz. Çin'de İngilizce öğreten Ercan muhabbet peşindeyken, Mustafa gecenin sonu hakkında ihtimaller peşinde. Mustafa'nın saçları bir süre önce gemiyi terk etmiş. Bu açığını sakallarını uzatarak gidermek istediğinden olsa gerek sakallarını uzatmış. Ellerini sakallarının arasında sık sık dolaştırması belki farkında olmadan "onlarda mı beni terk etti" korkusundan olabilir. Boynunda asılı duran garip ve taşlı kolyeyi de sık sık yokluyor. Sigarayı yeni mi bırakmıştır nedir? Elleri sürekli gergin gergin bir yerlerini yokluyor. Kimse fark etmez diye düşündüğünden olsa gerek, ara ara çükünü de kaşıyor.
Bir süre sonra Mustafa kadın ile dans etmeye çalışıyor. Herkes gibi mekanın öbür ucundaki boşlukta değil, bar tezgahının hemen önünde dans ediyorlar. Bu sırada Mustafa'dan daha uzun sakallı elemanları olan grup çalmaya devam ediyor. Takım elbiseli ise yanında oturan güzel ile konuşmaya devam ediyor. Adının Görkem olduğunu beyan ediyor. Sigorta şirketinde çalıştığını iddia ediyor. Kısa süre önce nişanlısının onu nasıl aldattığı ile ilgili bir hikaye anlatıyor. Adı dahil söylediği her söz her şey yalan. Karşısındaki güzel kadın ise tüm duyduklarına inanıyor. Dinlediği yalan hikayedeki kadını şeytanlaştırıyor. "Orospu" diyor. Adama "hayatta var bunlar" diyor. "Böyle böyle öğrenilir hayat, takma kafana, insanlara güvenini kaybetme, herkes onun gibi değil" diyor. Hayat hakkında uzun uzun atıp tutuyor. 23 yaşında üniversite öğrencisi olan bu kız, hayatı çözdüğüne inanıyor.
Takım elbiseli ise onu dinlemiyor bile. Hikayesine inanılmış olması onu için yeterli. Bir kaç ayda bir değişik mekanlarda değişik insanlara değişik hikayeler anlatıyor. RPG oynuyor. Geçen sefer yetimhanede büyümüş bir torbacıyı oynuyordu. Bir öncekinde sadece siyasi davalara bakan idealist bir avukattı. Sınır tanımayan doktorlar üyesi de oldu, çocukken üvey babası tarafından taciz edilen bir sosyopat da oldu. Bazen şimdi olduğu gibi bir üniversiteli kıza anlattı hikayesini, bazen yeni mezun işsiz bir yazılım mühendisine, bazen gezgin bir Avrupalı gence. Kime neyi anlattığının önemi yok, hikayeye inanıldığı sürece.
Bunu neden yaptığına emin değil. Sorsanız "sadece hoşuma gidiyor ve bu da yeterli" der. Ancak neden hoşuna gittiğini düşünmez bile. Kaçıp kurtulmak istediği boktan bir hayat yaşamıyor. Tersine, her şey istediği gibi gitti, gidiyor. Babasından devraldığı şirketi yönetiyor. Her patron gibi iş stresi onu da etkiler, bazen bunalır ama adı üzerinde "iş hayatı" bu. Spor yapıyor, sağlıklı besleniyor. Fiziki kalitesi yerinde. Güzel bir karısı ve dört yaşında sevimli bir oğlu var. Karısı ile tek bir ciddi tartışmaları bile olmadı. Ev hayatı huzurlu, yatak odaları harika. Buna rağmen bazen lise arkadaşları ile çapkınlık yapmaktan geri kalmıyor. Erkekliğin şanından olsa gerek. Çapkınlık dediysek fahişelerden bahsediyoruz. Doğu Avrupalı, Asyalı ve nadiren siyahi fahişeler. Çok nadiren de hikaye anlattığı bir kaç güzel ile... Tıpkı isterse bu gece ki güzel ile yatabileceği gibi. Sahte nişan hikayesini anlatırken planladıkları düğünün planını anlatıyor. Karşısında oturan güzelin gözleri yerinden fırlıyor. Hem romantik, hem de masraflı bir düğün. "Düğün giderlerini babam karşılayacaktı, pek çok ayarlama yapılmıştı bile" diyor.
Bu esnada Mustafa hızını alamayıp kişneyen kadınla berber herkesin dans ettiği ortadaki alana gidiyor. Çinlilere İngilizce öğreten Ercan'ı barın önünde sessizce bira yudumlamak üzere bırakıyorlar. Zaten Mustafa'nın ilk amacı da Ercan'dan kurtulmak. Mustafa'da ne ritm duygusu var, ne müzik kulağı. Dans etmiyor, adeta ortada tepiniyor. Az önce sakallarını, kolyesini falan elleyen elleri şimdi dans ettiği kadını elliyor. Hiç boş durmuyor o eller. Takım elbiseli onları fark etmiyor bile "aldatılmaktan daha kötü olan insanların buna verdiği tepkilerdi. Sanki hepsi "belliydi böyle olacağı" diyorlar. Herkes görmüş ben görememişim. Sonra acıma evresi başlıyor. "Nasıl oldunlar, iyi misinler" başlıyor. Bana acır gibi görünüp kendi hallerine şükrediyorlar. Kansermişim gibi davrananlar oluyor." Masadaki güzel istemsiz bir kahkaha atıyor. Bunda gülünecek ne var? "Çok özür dilerim" diyor güzel kadın. "Şu dans eden andaval sinirimi kaldırdı da"
Takım elbiseli dans kavramının ırzına geçen Mustafa'ya bakıyor. Güzel kadın yarım yamalak dinlediği cümleler üzerine konuşuyor. "İnsanlar böyle işte ne yaparsın" gibi şeyler geveliyor. Mustafa'nın dansa tecavüzü tüm dikkatini dağıtmış. Tam kıvamında bir dinleyiciden "heee evet, hı hı" kıvamına bir anda geçiş bu. Oysa takım elbiselinin daha anlatacakları vardı. Hayat ve insanlar hakkında sarsıcı tespitler yapacaktı. Bir yerde bir hata mı yaptı? Yoksa tüm suç çirkin kadınla bile olsa skor bulmayı amaçlayan Mustafa'da mı? Tabii ki ikinci şık geçerli. Tüpte kaçak var mı diye çakmak ile kontrol edip bir yerleri havaya uçursa bile kendinde suç bulmaz bizim takım elbiseli. Masadaki güzel, bir süre sonra izin isteyip masadan kalkıyor. Takım elbiseli önündeki birayı tek seferde kafasına dikip yenisini sipariş ediyor. Dans eden insanların arasında Mustafa'ya bakıyor, anlattığı sahte hikayedeki kötü adamı görüyor.
Zavallı Mustafa ise Ercan'ı elemiş olmanın sarhoşluğu içerisinde. Ercan ise hala bar tezgahının önündeki taburelerden birinde oturuyor ve iki gün sonra Çin'in bilmem ne bölgesine geri dönecek olmanın sıkıntısını yaşıyor. Bu gece aklındaki son şeylerden biri yeni tanıştığı o tatlı kadın ile birlikte olmaktı. Çin'de yaşamanın bazı faydaları vardı. Kendisini tavandan iple sarkıtıp oral seks yapan fahişeler, ayak masajı ile erkekleri boşaltan masörler, kendisini bambular ile dövdüren fahişeler... Mustafa'nın hayal bile edemeyeceği şeyler. Hepsini yaşadı Ercan. Eğer bir cinsel zirve mümkünse, o zirveyi bir kaç kere tırmandı Ercan. Seks aradığı son şeylerden biri bile değil. Misyoner deyince aklına seks değil, işi gelen ender erkeklerden o.
Mustafa ise, ah garibim, ne kadar da mutlu! Dans ederken gösterdiği başarı kadar bir başarıyı bu gece bir kadının üzerinde sergileyeceğinden emin. Kadın güzelmiş çirkinmiş ne önemi var? Kukusu peynir tenekesinden hallice olsa bile fark etmez ona. Pazartesi günü ofis arkadaşlarına başarısını anlatırken seviştiği kadını değil, az önce fark ettiği güzel kadını anlatabilir. Takım elbiseli bir hödük az önce elinden kaçırdı o güzel kadını. Aslında şansını güzel kadınla da deneyebilir ama ne gerek var? Elde olan biber arı kovanındaki baldan tatlıdır. "Dandik takımlı hödükten başarılı olurdum kesin de, neyse başka zamana" diye geçiriyor içinden ve eldeki biber ile dans etmeye devam ediyor. Dandik sandığı takım bir iki maaşından fazla ama, ne diyelim? Adam maldan pek anlamıyor.
Takım elbiseli pusuya yatmış bir timsah gibi izliyor onları. Mustafa su içmek için dereye yanaştığında tek hamlede boynunu kıracak. Kadın ise biletine piyango bulan talihli sanacak kendisini. Bilet sahte çıkınca suratını görmek takım elbiseliye ikramiye olacak. Mustafa o kadar tepindi ki, artık bir şeyler içmesi gerekli. Dereye değil, bar tezgahında Ercan'ın yanında duran birasına yöneliyor. Ercan konuşacak başkalarını bulmayı başarmış. Mustafa başıyla selam veriyor, bar tezgahından ılımış birasını alıyor, kafasına dikiyor. Bardak tamamen boşalmadan ağzından ayrılıyor. Biraz bekliyor, tekrar dikiyor ve bira bitiyor. Yeni sipariş vermiyor. Artık gitme vakti geldi. Kadının birası hala yarısını kadar dolu ama ne fark eder? Ercan'a yalandan iyi geceler diliyor. "Bu mal da otursun biri bana gelecek diye beklesin. Olmaz olum bu işler öyle. Vahşi doğa burası, avını kovalamayan aç kalır. Rakibini yenemeyen aç kalır." diyor içinden. "Yazsam mı yaaaa ben bunları bir kenara?"
Mustafa avını yakaladığını, öldürdüğünü ve birazdan afiyetle yiyeceğini sanıyor. Avı bıraktığı yerde ise yeller esmese de, başkaları dans ediyor. Kadın biraz önce güzel kadını elinden kaçıran hödüğün masasında oturuyor. Neden ki? "Yorulmuştur yaaaa" diyor Mustafa içinden. Masada oturan hödük garsona bir şeyler söylüyor, kadın kendisine, bir de Türkmenistan'daki safkan bir at ırkına özgü o kahkahasını atıyor. Mustafa masaya geliyor, o pek yerinde durmayan elini kişneyen kadının omzuna koyuyor, kulağına eğilip "kalkalım mı?" diye soruyor. Suratına en sevimli olduğunu düşündüğü ifadeyi takarak sessizce soruyor bunu. Kadın ise "nereye şekerim daha karpuz kesecektik" diye yüksek bir kahkaha ile karşılık veriyor. Dans kozunu tekrar mı denese? Bu hödük dans etmeyi beceremez bile. Kaldı ki Mustafa gibi figürler sergilesin. Kadın "yakışıklım" diye hitap ettiği hödük ile konuşuyor.
Hödük?
Az önce boyut mu değiştirdi acaba bu Mustafa? Az önce somurtkan somurtkan oturan hödük gitmiş, yüzünde güller açan yakışıklı gelmiş masaya. Kravatı gevşemiş, gömleğinin üst düğmeleri açılmış, ceket çıkmış. "Yedirmezler amına koyayım" diye düşünüyor Mustafa. Yanından geçip masaya eğilen garsona bakılırsa "içirirler." Garsonun masaya bıraktığı tepside barın stoklarındaki tüm tekila, bardaklara dizilmiş halde duruyor. Eskiden hödük gibi duran adam konuşmadan Mustafa'yı buyur ediyor. "Yakışıklım sipariş vermeyi biliyor" deyip bir kahkaha daha atıyor kadın. Masaya yadan bir sandalye çekiyor Mustafa. Adam bir tekila içiyorsa kadın iki, Mustafa dört içiyor. Zaten sıfıra alçak irtifa giden şansını yerin dibine sokuyor. Çok marifetli çocuk ama yanlış babadan doğmuş.
Az önce Ercan'ı görmezden gelip kadını kazanan Mustafa, şimdi kendisi görmezden gelinen oluyor. Bu sırada Ercan bir kaç gence Çin ile ilgili bilgiler veriyor. Gençler önümüzdeki bir yıl kadar çalışıp para biriktirmeye ve Çin'e gitmeye karar veriyorlar. Mustafa ise dans pistine gitmeye karar veriyor. Sağ duyusunu bir kaç tekila önce kafasının yüksekliğinden paraşütsüz attı. Alkolün verdiği yetki ile daha da saçma tepiniyor. Takım elbiselinin de başı dönüyor. Mustafa'nın performansına rağmen masada hala iki insan fazla miktarda tekila bulunuyor. Kadın ise hiç etkilenmemiş gibi. "Atlar sarhoş olur mu acaba?" Çıkarabileceği en garip sesi çıkarıyor, at gibi kişneme taklidi yapıyor. At gibi kişneyerek gülmeye çalışıyor. Kadının doğal olarak yaptığını, tüm zorlamasına rağmen yapamıyor. "At, kadın, kadın siken at, at siken adam, bu kadını siken ben. Sikecem lan ben bunu" Sarhoş bir kafanın çağrışımları onu çok uç noktalara sürüklüyor. Mustafa'ya zarar vermeye çalışırken nerelere sürüklendi adam.
Eskiden masada güzel kadın olan kadın ise arkadaşlarının yanında takılıyor. Sahne olarak kullanılan yükseltinin hemen yanındaki masadalar. Güzel kadın üflemeli çalgıları çalan Mustafa'dan daha uzun sakalları olan adamı kesiyor. Bir ara aşırı sarhoş bir kel onu dansa kaldırmaya ya da bir şey söylemeye çalışıyor ama, hiç oralı olmuyor.
Mustafa güzelden de, çirkinden de umudunu kesiyor. Vücudu hazırda bulunan son enerjileri kırıntılarını hayatta kalmak için kullanırken aklına harika bir fikir geliyor. Yalpalaya yalpalaya mekanı terk ediyor, daha merdivenlerin sonuna varmadan aklına gelen harika fikir kuş misali uçuyor. Mustafa ise...
Mustafa'nın ardından dağılmış adam ile at kadını da mekanı terk ediyorlar. At kadın evinin yakın olduğunu, yürüyerek gidebileceklerini söylüyor. "Güzeller güzeli karım var." benim diyor at adam. "Ama at istiyorum diyor." Kadın kişniyor, adam "haydi bir daha benim için kişne" diyor. Kadın gene kişniyor. Adam yalpalarken, kadın düz çizgiyi bırakın, ipte yürüyecek kadar dengeli yürüyor.
Ercan gene tek başına oturuyor. Kasa kapanmadan son birasını sipariş ediyor. Gençler gaz aldıkları kadar bira alamadıkları için bir süre önce ayrıldılar yanından. Canlı müzik de sona erdi. Cansız olan müzik devam ediyor, enerjisi kendisine fazla gelen bir kaç kişi hala dans ediyor. Güzel kadın bir süredir cilve yaptığı çalgıcıyı sevgilisi ile öpüşürken görünce siniri kalkıyor. İstedi ve alamadı. Kabul edilemez. Gözleri ile tüm mekanı tarıyor, en makul seçeneğe, Ercan'a yöneliyor.
Arıkuşu saniyede en az atmış kere kanat çırpar. İnsan gözü saniyede 25 kare görüntü görebilir. Dört silindirli motor dakikada 10.000 devirin üzerine çıkabilir. Sevişmiyor da, bu rakamlar ile yarışıyor sanki. At kadın yatağın üzerinde ve dirsekleri üzerinde sıra gibi duruyor. Aygır ise arkadan tüm gücü ve hızı ile çalışıyor. Bir yandan da atını hızlandırmaya çalışan jokeyin kırbaç darbelerini elleri ile vuruyor. Yüz yüze gelmeyecekleri her pozisyonu uyguluyor. Burası onun Meksika'sı, diyarın tek hakimi. Tatmin noktasına geldiğinde kadın o noktayı bir kaç kere geçmişti bile. Birleşmeyi sona erdiriyor, kendi eli ile devam ediyor ve kadının yüzünü önüne yaklaştırıyor. Yüzünü gördüğünde midesinden yukarıya çıkan gazı ve sıvıyı hissediyor. Harika zamanlama, ikisi bir arada.
Uyandığında nerede olduğu hakkında hiç bir fikri yok. Dün gecenin soluk hatıraları arasında hatırladığı son şey at kadın ile bardan dışarı çıktığıydı. Çıplak olduğunu fark edince hikayenin nerede bitiğini anlıyor. Boğazındaki acı tat etrafı kimin batırdığını anlatıyor. Aynada gördüğü yansımanın uzun bir duşa ihtiyacı var. Belki de hamama gitmeli. Her biri başını zonklatan ağır adımlar ile yatak odasından çıkıyor. Karşısına çıkan düz koridordan at kadının evinin salonuna varıyor. İşte bu görmeyi beklemediği bir manzara. Evin duvar ebatlarındaki pencerelerinden İstanbul boğazı güneşli bir günde görünüyor. Hangi semtte olduğunu çıkarması zor değil. Pencereye dönük koltuklardan birinde oturan kadın yeni uyanmış adamı fark ediyor. Üzerinde bir bornoz var ve önü kapalı değil. İstanbul boğazı fon olmasına rağmen, kadını görmek adamın midesini bir daha kaldırıyor. At değil, bir ork ile cücenin yasak aşkının meyvesi olur ancak bu.
Adamın gizleyemediği tiksintisi kadında kahkaha olarak karşılık buluyor. "Dün gece hiç bu kadar sönük değildin" diyor kadın içeri kaçmaya çalışan penise bakarak. "Para verdiğim fahişeler kadar iyi iş çıkardın şekerim." Para vermeden sevişemezsin zaten. Sesli mi düşündü bu adam? Hala sarhoş mu ne? Kadın gene kahkaha atıyor. "Hayır şekerim sevişmek değildi bu. Sevişmek doğal bir şeydir, ıssız bir adada büyüyen bir kadın ve erkeğin bile sonunda keşfedeceği bir aşk yöntemidir. Senin yaptığın ise pornolardan öğrendiklerini uygulamak. Sana gösterilmiş yolda yürümek, risksiz ve sürprizsiz. Başarılı teknikler, duygusuz ilişkiler. Tamamen biyolojik faaliyet. Sen sevişmiyorsun yakışıklım, sikiyorsun. Eh arada insanın arada buna da ihtiyacı oluyor. Neyse yakışıklı, takma bunları sen kafana. Duş almak istesin diye banyoya havlu çıkardım. Kahve falan içmek istemezsin herhalde benimle. Başarılarının devamını dilerim şekerim."
Kadın banyonun kapısını gösterip az önce kalktığı koltuğa geri oturup boğazı izlemeye devam ediyor. Adam elinden geldiğince hızlı temizleniyor, yatak odasına gidip üzerinden nasıl çıktığını hatırlamadığı takımını giyiyor. Ayna karşısında üzerini kontrol edip sessizce evden dışarı süzülüyor. Kadının söyledikleri değil, bu evde oturacak parayı nasıl kazandığını düşünüyor.
Mustafa suratına vuran güneş ile uyanıyor. Onun da her tarafı kusmuk içinde. Maalesef boğaz manzaralı bir evde değil, tinerci yuvası bir parkta uyumuş. Kımıldamaya dermanı yokken eliyle ceplerini yokluyor. Cüzdan sağ cepte değil, solda da değil. Göt ceplerinde de değil. Lan! Cüzdan! Fişek gibi fırlıyor yerinden. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyor. Ne cüzdan, ne telefon. Geçmiş olsun Mustafa, ofiste anlatacak harika anılar beklerken, karakolda anlatacak saçma sapan anıların oldu.
Ercan burnuna konan öpücükle uyanıyor. Dün gecenin güzel kadını buse ile uyandırıyor onu. Bardan ayrılıp kadının evine geldiler dün gece. Ercan tüm gece Çin'den ve öğrencilerinden bahsetti. Öğrendiği bir kaç bilgi kırıntısını paylaştı. Yirmi üç yaşındaki üniversite öğrencisi güzel kadın o konuştukça büyülendi. Konuşurken insanın gözlerine bakıyor, ruhuna ulaşmaya çalışıyor. Mistik bir havası vardı. Evet, dün gece son tercih olarak seçmişti onu ama top tüm kukaları devirmişti. Büyük ödül gibi bir şeydi Ercan. Gözlerini kapattığı zaman bile, Ercan'ın yeşil gözlerini hala görebiliyordu.
Ercan ise her zamanki kadar sakindi. Dün gece bu kız üzerine saldırmadan önce Çin'e geri dönüp dönmemek hakkında konuşuyordu. Öğrencilerini seviyordu. Tüm dünyayı saran makinenin çarkları tarafından yontulmamış, insanın özünü yansıtan çocuklardı. Eğer Çin'e geri dönerse bir kaç yıl içinde o safkan insan ruhunun nasıl istenilen şekle sokulduğunu görecekti. Hatta kendi işi bile buna hizmet ediyordu. Türkiye de mi bir iş bulsaydı? Dün gece tanıştığı tatlı kadın ona reklam ajansında iş verebileceğini söylemişti. O garip kel oğlan gelmeden hemen önce. "Ne iş yapabilirim ki?" diye sormuştu. "İdeali yaratmamıza yardım edersin, şimdikini beğenmediğin ortada" dedi. Gözünün önünde duran kadının suratına baktı. Güzel bu mu? İşi almaya karar verdi, ufakta olsa bir değişiklik yapabilirdi belki. Çin'de kalan öğrencileri için faydalı olmazdı ama belki onların çocukları için olurdu.