Abimlerin evinde toplanmış masa oyunu oynuyoruz. Böyle hem yetenek, hem bilgi, hem de takım arkadaşları arasında uyum gerektiren oyunlardan bir tanesi. Ben kız arkadaşım ile takımım, abim yengemle takım, diğer iki kuzen de birbiri ile takım. Onlar biraz garip durdu tabii. Neyse biz biraz gerideyiz oyunda. Daha doğrusu son sıradayız. Hırsımı bildikleri için diğerleri benimle dalga geçiyorlar. Ufak ufak tartışıyoruz kız arkadaşımla. Sonra baya hırslanıyorum, daha doğrusu öfkeleniyorum ve o öfkenin verdiği güç ve biraz da şans sayesinde birinci oluyoruz.
Bende başka hatırlayan var mıdır o oyunu bilmiyorum. Ben hatırlıyorum, çünkü kazandığımız zaman "kazandık" demek yerine "kazandım" demiştim. Evet koca bir eşeğim. Kız arkadaşımın kalbini nasıl kırdığımı fark edip hemen çark ettim tabii ama, iş işten geçmişti.

"Vay amk ne adam be!" deyin diye demiyorum bunu. Bu "zoru sevmek" sevdasının altında yatan şey korku bence. Kolayı deneyip kaybetmek berbat bir şey. Ama zor olanı başaramadığın zaman kimse "ahaha salak bunu bile beceremedi" diyemiyor. Sırf bir bahane yaratabilmek için hep zor olanı denemeler. Ayrıca kolayı başarmak da ne amk? Herkesin başarabileceği şeyi başarmak başarı değil ki. (Başar diye bir arkadaşım falan mı olsaydı la? Yaşar ne yaşar ne yaşamaz gibi söz söyledim az önce dikkatinizi çekerim)
"Zoru sevmek" sevdasının temelinde korku var dedim ama olay bende temelden bayağı uzaklaştı. Gökdelen diktim ben bu sevdaya desem yeri. Mesela bir kaç yıl önce bir rüya görmüştüm, böyle kıyamet falan kopmuş, herkes cennete cehenneme dağılmış falan. O ara bir şey olmuş cennet ile cehennem arasında savaş çıkmış. Ben de gidip Allah'a durum raporu sunuyorum. Allah ise çekmiş yorganı kafasına, "ooofffff uğraşamam şimdi bunlarla" diyor. "Sen hallet işte" deyip bana görev veriyor. Büyüklenmelere gel arkadaş! Allah ile bire bir temas kuracak seviyeye gelmemi geçtim, ilahi savaş bastıran komutan olmuşum. Şimdi doğru oturalım doğru konuşalım. (Eğri oturunca belim ağrıyor benim çok) Bende nerede böyle başarılar? En ufak bir başarım yok, desem yalan olur ufak tefek başarılarım var ama ahım şahım bir başarı yok ortada. Bir de kendimi gördüğüm yere bak arkadaş! Yahu Allah'ım sen beni başarılı kılma diye dua edesim geliyor. Belli ki kibrin kurbanı olacağım.
Şu mehdi muhabbetini ilk duyduğum gün anladım olayı. dedim o benimdir yaaaaa. Lan şimdi adamın böyle savaşçı falan olması gerekli diyorlar. Ben kan görmeye dayanamam. Gerçi "Gezi" olaylarında falan "yavaş, hoop, durun falan diye bağırarak kitleyi direk etkilemiştim ama. Bir kaç da kavgayı engellemiştim. Lan aslında olur benden yaaa. Cıvıtmazsam bir karizmam bile var aslında. (işte bu kardeşinizin kafa böyle çalışıyor, nasıl girdim olaya nasıl çıktım. Bu arada mehdi bekleyen kardeşler, çok beklemeyin olum yok öyle bir şey)
Depresyonun dibini yaşadığım günlerdeyim. Evde oturup ya film izliyorum ya bir şeyler okuyorum. Okulda falan olmama gerek aslında vize falan yapanı var o dönem. Dayım bizdeydi "ne yapıyon olm sen böyle boş boş, ne pis adam oldun" falan dedi. Dayım depresyondaki insan ile konuşmada olimpiyat şampiyonu olur. Sürekli ters psikoloji sürekli ters psikoloji. Neyse benim cevaba bak sen "ya 25 yaşında Atatürk ne yapıyordu, Napolyon ne yapıyordu." Offf ya' İşin kötüsü ciddiydim. Kendimi kıyasladığım adamlar bunlar benim. Gerçi Napolyon kaybedenlerden ama, aklıma o geldi işte. Bir de hep asker ve devlet adamı olmalı. Lan olum benim savaş ile tek alakam bilgisayar ekranında olur, sanal olur. İsmimden mi etkileniyorum acaba?
Aga bir de bir potansiyel hissediyorum yaaa! Sanki böyle esas oğlan değilde, kendini feda edip isimsiz kahraman olanların potansiyeli var bende. Sezar demiş ya "Roma da ikinci adam olacağıma bilmem ne köyünde birinci adam olurum" diye. Benim olay da "öyle sıradan, mutlu ve uzun bir hayatım olacağına, kısa mutsuz ama sıra dışı bir hayatım olsun" kafası gibi. Tam biliyorum işte, ama ileride böyük adam olursam bende adam tutup "kiberlenme lan goduğum, 3 yaşına kadar konuşmayı başaramadın sen" dedirteceğim kendime.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder