2 Ağustos 2014 Cumartesi

Mankurt

Türkiye Türkçesi ile karşılığı "mankafa" oluyor galiba, emin değilim. Olayı kabacı şöyledir: kendisine ait hiç bir fikri düşüncesi, duygusu olamayan, sadece boğaz tokluğu için efendisinin emirlerine itaat eden insancıklardır.

Cengiz Aytmatov "Gün Olur Asra Bedel" ve "Toprak Ana" adlı eserlerinde mankutlardan bahseder. Onun anlatımına göre, Moğollar savaşta esir aldıkları bir erkeğin kafasını hiç saç kalmayacak şekilde tıraşlar. Tıraşlanmış kafa hayvan derisi ile sarılır ve kişi güneşin altında bırakılır. Kuruyan ve daralan deri, kafa tasına baskı yaparak çökmesine neden olur. Bu işkenceden sonra hayatta kalmayı başaranlar hafızalarını kaybetmiş olurlar. İnsanı insan yapan değerleri, hatta insan olmayı bile unuturlar. Onlara verilen emirleri sorgulamadan yerine getiren kölelere dönüşürler. Bir at bile kendisini iç güdüsel olarak korurken, bir mankut bunu bile yapmaz. Ölüme atlamak ile hayatta kalmak arasındaki farkı bile göremez.

Doğduğumuz günden beri kafamızın üzerinde sallanıyor farklı farklı hayvan derileri. İlk dinlediğimiz masallar ile başlıyoruz onları teker teker kafamıza geçirmeye. Ben hikayelerdeki kendini feda eden kahramanların derisini sardım kafama, sen kalede kurtarılmayı bekleyen prensesin. Özgür olmak, güçlü olmak istedik. Yenilmez kahramanlara, büyük aşklara özendik. Sardık onları kafamıza, her özenti yeni bir deri oldu kafatasımıza baskı yapacak. 

Sonra din geldi, vatan geldi, millet geldi. Ne olduğunu anlamadan taraflarda yer almaya başladık. İnsanız dedik, müslümanız dedik, iseviyiz, museviyiz, Türk'üz, Alman'ız... Kendi rızamızla kafamıza geçirdiklerimiz gibi masumane değildi bu deriler. Sertlerdi, daha hızlı kuruyup daha çok baskı yapıyorlardı. İstemsizce geçirdik kafamıza. Çünkü bitaraf olan, bertaraf oluyordu. Koca bir çölde yalnız kalmamak için bir şeyler olmak zorundaydık. 

Sonra en kötüsü geldi, "bir şey olma" zorunluluğu. Dünyayı, ırkını, ülkeni, şehrini, sevenlerini, sevdiklerini, aileni, yani birilerini gururlandırma zorunluluğu. Üreme zorunluğu, aile olma zorunluluğu. Sevmek bile zorunluluk. İçini boşalttık her duygunun her düşüncenin her bağlılığın. Kurallar biçtik herşeye, sınırlar çektik ülkelere. Biz yapmamış olsak da, kabul ettik bunları. Kafamızın üzerinde dönen derileri kovamadık. İçlerinin boş olduğunu gördük, boşaltılmış olduğunu gördük. Hayvanı öldürüp derisini bizim için hazırlayanlar takamadılar kafamıza onları. Kendi kendimize takmak zorunda bıraktılar bizi. Kafasında deriler olmayana değişik dedik, deli dedik, sapık dedik. 

Hepimiz mankurtlarız, farkında bile olmadan efendilerine itaat eden zavallılar halindeyiz. Başka türlü olabileceğini bile göremiyoruz, düşünemiyoruz. O ilk deriler çok aşağıda kaldı, onları artık bulamıyoruz. Sevgi neydi? Sadece sevgi olsun yeter derdim hep. Aç kalsam, kolumu kaybetsem, kör olsam da, sadece sevgi yeter. Yetmezmiş be! Tüm diğer derilerin altında kalmış o. Şimdi sesim buz gibi, kalbim taş olmuş. Attığından emin olmak için o doktor şeysinden takar oldum. Gene de geçirmeyeceğim kafama o boş derileri. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder