La insan depresyonda olmayı özler mi? Vallahi billahi özlüyor. Depresyondayken insanın depresyondan kurtulmak gibi bir amacı oluyor. Depresyon bitince insan acayip amaçsız kalıyor, ki bu depresyonun kendisinden beter.
Depresyondan çıkmak için yazı yamaya başladım ben, pek de sevdim. Hep isterdim zaten yazabilmeyi ama hiç beğenmezdim yazdıklarımı. Çok az insan okurdu, onların da bazıları beğenmezdi. Okumasını istediğim tek kişi hiç beğenmezdi. "Senin cümle yapın bile bozuk, saçma saçma hayaller kurma" dediği sahne hala gözlerimin önüne geliyor. Sonra amaç beğenilmek değil, depresyondan çıkmak olunca, verdim odunu desem yeri. Sadece kendim için yazdım, gene pek beğenilmedi ama beğenen bir iki kişinin olması bile bana yetti.
İyi kötü yaza yaza geldik bu günlere. Söyleyecek sözlerim bitmedi, belki daha bile fazla sözüm var ama yazmanın bir amacı kalmadı. Şimdi amaçsızca hikayeler karalıyorum, gene beğenilmek istiyorum, gene kendimi beğenmiyorum. Tam içime sindi sanıyorum, bir iki gün sonra okuyunca " be ne lan, çok salakça" falan oluyorum. Şu bilgisayar programı yakaladığı her imla hatasını çatur çutur çiziyor, her yazıyı yayımlamadan önce bir kere imla düzeltme okuması yapıyorum, gene de hatalar kalıyor. Bildiğiniz beceriksizlik abidesi gibi hissediyorum.

İşte bu elemanı yazmak geldi o anda aklıma. Cebeci-Vezneciler hattında apaçilerin kralı gider gelir, gider gelir, diye düşündüm. Ama bunu yazacak olsam, sen niye okuyasın ki bunu? Başkası yazsa okumam ben. Komik bile değil lan bu adam. Kendini rezil edecek bir kılığa bürünmüş, ancak komik bile olamamış. Sonra dünyadaki en değerli, en gelişkin yaratık insan, yersen. Lan bunun nesi değerli? İlla kurcalasak buluruz bir değerini ama hayat o kadar yumuşak değil işte. Sinekten değersiz diye çizdim üstünü bir anda. Sonra kendime üzüldüm lan, bir insanı sadece insan diye sevemeyecek haldeyim.
Sonra biraz otobüsteki insanlara baktım, lan hat süresi en iyi ihtimal ile bir saattir, kitap okuyan insan sayısı kaç dersiniz? Bir. O da altı dakika boyunca otobüste bulunacak olan ben. Lan bu ülkede biri Yüzüklerin Efendisi'ni yazmış olsa, canım kitap hiç olurmuş. Tabii her yer Vezneciler-Habipler hattı değil ama, gene de kitap okuyan sayısı çok azdır lan.
Geçenlerde Bir Rezaletin Kısa Tarihi diye bir yazı yazmıştım ya hani, orada bahsettim bir milyarlık kitap setlerinden biri modern Türk romanı setiydi. Berbat kitaplar arasında, sadece bir adamın kitapları çok iyiydi. Adamın uzmanlık konusu doğuda yaşanan çocuk gelinler ve onların yaşamı. İki tane kitabı vardı, ikisi de çok iyiydi. Bir kaç baskı yapmış kitaplar ama, alanların çoğu benim gibi ne aldığını bilmeyenlermiş büyük ihtimalle. Çünkü okunsa adı bilindik bir yazar olurdu ya. Bu arada adı Rıfat Mertoğlu yazarın adı.
Neyse kavgasız temasız saçma yazımı burada sona erdiriyorum. Aslında bir hikaye yazmaya çalışıyorum ben, bir türlü istediğim gibi yansıtamıyorum, o yüzden de biraz sıkıldım.
Saygılar, sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder