8 Ekim 2014 Çarşamba

Çöl

Çocukken abimle sık sık güreşirdik. Bu güreşlerde en korktuğum şey abimin yorganı içerisinde beni hareketsiz bırakmasıydı. Hem sıkışmış hissederdim, hem de temiz hava alamazdım. İşte o zaman insan olduğumu bile unutabiliyordum. Çaresiz hayvanlar gibi debelenmekten başka hiç bir şey gelmiyordu elimden. 

99 Depremi olduğunda en korktuğum şeyler arasına göçük altında kalmak girdi. Kolum, bacağım, ayağım bir yere sıkışsa ve ben onu kurtaramazsam ne yaparım diye sık sık düşündüm. Düşünmek bile içimi bunaltmaya yetiyordu. Temiz hava alamamanın fikrine bile istemsiz tepkiler veriyorum hala. 

Bir çeşit kapalı alanda kalma korkusu olsa gerek. Tam olarak bilemiyorum. İşte bu tam bilemediğim hissin kuzenini çölde açık alanda kaldığımı düşünürken yaşıyorum. Bu sefer içim sıkılmıyor ama acayip korkuyorum. Çölden kastım kelime anlamı ile çöl değil, aklımıza ilk gelen kum çölü. Yoksa Antartika'da çöl, sonuçta oraya da yağmur yağmıyor. 

Karıştırdım gene ama anlatmak istediğim şey çölden çok korkuyor olduğum. 

Korkuyorum, bir yandan da onu merak etmeden duramıyorum. Tabancaları sevmem ama Desert Egle (counter strike oynamış olanlar için 1-3. Ayrıca Deli Yürek dizisinde Yusuf'un kullandığı silah) adlı tabancaya hayranım. Bildiğin çekici buluyorum o silahı. Adını da çok güzel koymuş pezevenkler. 

Sting'in Desert Rose şarkısını uç uca sigara yakar gibi dinleyebiliyorum. Baya baya da seviyorum tabii. Dinlerken kafam çöle, oradaki hayali bahçelere ve karalar içerisindeki kara gözlü bir kadına gidiyor. 

Mecnun'un kendisini çöllere atması, orada kendisini bulması falan... Çöl de çöl... En sevdiğim tarihi karakterlerden biri Lawrance mesela. Olaya milliyetçi yada insani yönlerden değil, sadece akıl yönünden bakınca adama hayran olmamak elde değil. Ne yaptığına değil, kime yaradığına değil, kimin için yaptığına değil, sadece ama sadece nasıl yaptığına bakın. Çölde hayatta kalan, Bedevilerin bile saygısını kazanmayı başaran bir adam. Çölde hayatta kalacak kadar sert, Eski Yunancadan çeviri yapacak kadar bilgin, bambaşka insanları etkileyip peşine takacak kadar karizmatik. Arkeoloji ile başlayıp dünyanın tarihine yön verecek ajanlık ile devam eden macera. Her şeyinden tutku akan bu adama hayran olmamak elde mi? Hem de bunları en korktuğum ve beni en çok çeken yerlerden birinde, çöl de yapıyor. Aynı çağda yaşasaydık tamamen farklı taraflarda olacaktık, büyük ihtimal savaşacaktık ama o zaman bile Lawrance'a hem hayran olurdum, hem saygı duyardım. Plevne kuşatmasındaki G.O. Paşa ya Ruslarca duyulan saygı gibi. (kapışsak Lawrance'ı yenerdim yani ) 

Neyse, en sevdiğim bilgisayar oyunlarından biri ve ayrıca kitaplardan da biri DUNE (Çöl Gezegeni) En sevdiğim filmler listesinde İngiliz Hasta var. Çöl ile ilgili bilipte sevmediğim tek şey Simyacı bak. O kitabı pek sevmemiştim. 

Belki bir gün yolum Sahra gibi bir çöle düşer. Turistik gezi olarak düşmesin ama. Maceralı bir şeyler olsun. 

Neyse çölün ihtişamını falan hiç anlatamam, yaşamadım çünkü. İçimizdeki çölleri sulayalım falan diye de bağlamayacağım bu sefer. Şarkıyı dinleyin siz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder