Diyor ki: "Boş ver bu hikaye işlerini falan, sen benim hayatımı yaz benim. Ben var ya, off o, ne günler ne geceler..."Tahmin de edebileceğiniz gibi bunu söyleyen yakın biri. Hayatını şöyle yada böyle biliyorum. Düz devlet memuru hayatta ne kadar sıkıntı çekebilecekse o kadar sıkıntı çekmiş. Karakterinin olumlu olarak çok ekstra özellikli bir yanı yok. Olumsuz olarak yönleriyle uzun bir listede toplanabilir. Bana "benim hayatım roman" derken yüzündeki inanmışlığı görseniz, gerçekten hayatının inanılmaz olaylarla falan yoğrulduğunu sanırsınız. Yok öyle bir şey. Peşin söyleyeyim, sizin hayatınızda da bir numara yok.
Benim hayatımın sadece bir bölümü anlatmaya değer bir hal aldı, onda da roman değil iki üç blog yazısı oldu. Başka bir numara benim hayatta da yok. Bazen gördüğün, kıyımda yaşanan, duyduğum şeylerden, karakterimde olan özelliklerden bir harman yapıp hikayenin bir köşesine ekliyorum ama şimdiye kadar yazdığım hiçbir hikayenin teması yaşadığım bir olay olmadı. Hepiniz gibi bir hayatım var işte. Kendimce uzun ve kısa vadeli planlarım, başarı ve başarısızlıklarım, üzüldüğüm, kızdığım, sevindğim, mutlu olduğum olaylarım, bolca hatalarım, nadiren faydalarım...

Sanıyoruz ki, hayat sadece bize kötü davranıyor. En büyük çile bize yazılmış. Talih gülen yüzünü asla bize dönmemiş. Dost bildiklerimizin hepsi aslında arkalarında saplanmaya hazır hançerler taşıyorlarmış. Aşık olduğumuz insan aslında bizi bir gün bile sevmemiş. Çevremiz, merhametten nasibini almamış canavarlarca sarılmış. Tüm bunlara rağmen biz, Avrupa'nın Orta Çağ masallarındaki şövalyeler gibi onur ve doğruluk için dimdik ayakta durmuşuz. Hayat boyu değil ama hayatın bir noktasında böyle düşündüğümüz kesin oluyor. Yok canlarım, hepimiz sıradan insanlarız. Hatta, hayatı roman haline getirilmiş insanların hayatları bile sıradandı. Yazar onu süsledi, püsledi öyle önümüze koydu.
Şimdi bütün söylediklerimi elimin tersiyle itmek gibi olacak ama çevremde hayatı romana konu olabilecek insanlar da yok değil. Birebir aktarım olmasa da, ayrıltılı bir esinlenme diyebilirim. Karakterleri ve verdikleri kararlar üzerinden yürüyen bir şeyler. Dört dörtlük gibi görünen hayatlarının aslında ne kadar çamura bulanmış olduğunu, kendilerini kendilerinin kurban ettiğini, kurdukları hayal dünyalarından hiç çıkamadıklarını... Benzeri şeyleri tanıdığım bazı insanların hayatları üzerinden anlatabilirim. Bu da birinin "benim hayatım roman" demesine en yakın roman olur. Eyvallah der yazarsam, ya okuduğunda benden ve eserden nefret eder ya da bunun benimle ne alakası var der. Başka bir sonuç olmaz.
Hiçbirimizin hayatı roman olmaz dediğim için hayatlarımızı sıkıcı bulduğumu sanmayın. Sorun benim roman-film anlayışımın birinin hayatı üzerinden gitmemesinde. Aslında hayatlarımız oldukça eğlenceli. Bunu şey gibi düşünün, Tolstoy'un Diriliş'inde aristokrat bir adamla, geçmişten diyet borcu olduğu kadın arasındaki ilişkiyi anlattığı kitabında en az ilgi çekici şey bu temel kurguydu. Aslında anlatılan bu ikilinin ilişkisi değildi. O sadece diğer şeyleri anlatmak için kullanılan bir yöntemdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder