Yıllar önce bir blog yazmayı denediğimde ilk yazım "kankacılık" dediğim kamram üzerine olmuştu. Geçen yıllarda neredeyse bütün fikirlerim evrildi ya da değişti ama kankacılıkla ilgili fikirlerimde zerre değişiklik olmadı. Dünya hayatındaki en büyük belanın bu kankacılık olduğuna inanmaya devam ediyorum.

İlkokulu düşünün mesela. Bir sınıf başkanı var. Öğretmenden sonra gelen kişi, büyük sorumluluklar taşıyor. Örneğin ders boş geçiyorsa, başkanın sınıfta asayiş ve huzuru sağlamak ve sürdürmek gibi çok çok önemli sorumlulukları var. Enstrüman bakımındansa kısıtlı olanaklara sahip. Yüksek sesle konuşmak, ayağa kalkıp sınıfta dolaşmak, arkadaşına kalem fırlatmak gibi huzur kaçırıcı eylemlerde bulunan arkadaşlarını kulağından tutup müdüre götüremez. Ne bileyim, hakaret edip onurunu kıramaz ya da kafasını sıranın üzerinde top gibi sektiremez. Elindeki tek güç huzur bozan bu öğrencileri tahtaya not edip, eylemin şiddetine ve devamlılığına göre yazılı ismin yanına çarpı koymaktan ibaret. Öğretmen, yani asıl güç sahibi geldiğin de belki hesap sorabilir.
Bu etkisiz gücün kullanımında bile arkadaşını kayırmayı görebilirsiniz. Yakın arkadaşın eylemi gözden kaçabilir ya da tahtaya çizilecek çarpılarda indirime gidilir. Sınıfta bir zıpçıktı yoksa, bu durum normal görülür ve kimse rahatsız olmaz. Bazense o zıpçıktı isyan eder. Genellikle kişisel bir meseledir. Kayrılan o yakın arkadaşla belki de başkanın kendisiyle husumeti vardır. Ya başkana, ya öğretmene gördüğü bu adaletsiz tutumu şikayet eder. Başkan sahip olduğu sanal otoriteyi zıpçıktının isminin yanına eklediği çarpılarla gösterir. Gücün asıl sahibi öğretmen, çok büyük ihtimalle yokluğunda sınıfa hakim olan başkana sahip çıkar, zıpçıktının itirazlarını duymazdan gelir ya da daha beterini yapıp kendince adalet arayan bu zıpçıktının kulağını falan çeker.
Suçun en büyüğünün otoriteyi sorgulamak olduğunu daha ilkokul sıralarında buna benzer örneklerle öğreniriz. Otoritenin sanallığı, haklı dayanağı, adaleti falan fasa fiso. Bir otorite varsa, o sorgulanmamalıdır. Yazımızın konusu otorite kavramı değil, onun varlığı ön kabulümüz. Üzerinde durmayacağız.
Adam kayırma, torpil o kadar yaygın ki, hayatın gerçeği olmuş durumda. Bir örnek daha vereceğim. AKP seçmeni ve parti-içinde-ufak-çaplı-bir-iş-başkanı olan bir öğretmen, başından geçen park cezası olayını anlattı. Trafik polisi kuralı uygulamış, ufak bir toleransla kural esnetmeye gitmemiş. Bu ülkede kurallar o kadar sık esnetiliyor ki, insan kural uygulandığında haksızlığa uğradığını düşünüyor. Tabii polisin bu arkadaşın kim olduğundan haberi yok. Arkadaş hemen partiden biraz-daha-büyük-bir-şeyin-başkanı olan tanıdığını aramış, ricacı olmuş. Uğradığını düşündüğü haksızlığın giderilmesi için... Altı üstü bir park cezasıydı herhalde.
Sonuç ne olmuş hatırlamıyorum, dinlememiş olabilirim. Anlatanın sözünü kesip yaptığının ne vicdanda, ne adalette, ne inandığını iddia ettiği dinde, günde beş vakit ibadet ettiği Allah'ın nazarında yeri olduğu konusunda konuşmaya başladım. Destek de gördüm. Ancak adam yaptığını o kadar doğal buluyordu ki, ne desek suçunu kabul etmedi. Zaten bu durum, bu kanıksamadır, suçtan daha vahim olan.
Sonuç ne olmuş hatırlamıyorum, dinlememiş olabilirim. Anlatanın sözünü kesip yaptığının ne vicdanda, ne adalette, ne inandığını iddia ettiği dinde, günde beş vakit ibadet ettiği Allah'ın nazarında yeri olduğu konusunda konuşmaya başladım. Destek de gördüm. Ancak adam yaptığını o kadar doğal buluyordu ki, ne desek suçunu kabul etmedi. Zaten bu durum, bu kanıksamadır, suçtan daha vahim olan.
Hepimiz biliyoruz ya da bilmeliyiz. Bunun A partisi, B partisi, C partisi olayı olmadığını. Başka bir partiden aracısı olsa onu devreye sokardı. Parti de değil, Polis ve kendisini bağlayan herhangi bir otorite bulsa, devreye onu sokacaktı. İster ADD olsun, ister Bülbül Yuvasında Sevenler Derneği... Neredeyse hepimiz, eğer fırsatımız varsa, torpilin, kayrılmanın peşine düşer ve "bu işler böyle oluyor" deyip yaptığımızda hata görmeyiz.
İlkokuldaki o duygusal çıkarı olanı kayırma durumu, hayatın içinde madii manevi çıkarı olanı kayırmaya evriliyor. Siyasi partiden, tarikatten, dernekten, locadan, vakıftan, aileden, sülaleden, kabileden... Hiç fark etmez, benden olanı korumaya geliyor iş.
Alırken benden olandan almaya, satarken kim olduğunu gözetmeksizin satmaya dayalıdır. Böylelikle bizin toplamı sürekli artacaktır. Ve bizim aramızda, bizi kollayacaklar olmalıdır. Kas gücüyle, kafa gücüyle, herhangi bir güçle ama mutlaka bir çeşit güçle asker olma durumu. Biz öyle önüne gelenle büyüyemez. Kalitenin liderlik ettiği bir biz oluşturulur. Aksi taktirde bizden eser kalmaz. Ancak kan yoluya bize dahil olma durumu da var işte. O zaman, doğal hakkıyla bizden olana bizin gücüyle bir yer bulunur. Bir yere oturtulur. Zamanla biz, benlerden oluşamayacak kadar büyür. O zaman hakiki biz ya da çekirdek bizler oluşur. Süreçler baştan başlar.
Alırken benden olandan almaya, satarken kim olduğunu gözetmeksizin satmaya dayalıdır. Böylelikle bizin toplamı sürekli artacaktır. Ve bizim aramızda, bizi kollayacaklar olmalıdır. Kas gücüyle, kafa gücüyle, herhangi bir güçle ama mutlaka bir çeşit güçle asker olma durumu. Biz öyle önüne gelenle büyüyemez. Kalitenin liderlik ettiği bir biz oluşturulur. Aksi taktirde bizden eser kalmaz. Ancak kan yoluya bize dahil olma durumu da var işte. O zaman, doğal hakkıyla bizden olana bizin gücüyle bir yer bulunur. Bir yere oturtulur. Zamanla biz, benlerden oluşamayacak kadar büyür. O zaman hakiki biz ya da çekirdek bizler oluşur. Süreçler baştan başlar.
Böyle anlatınca fazla soyut ve kafa karıştırıcı oldu. Biraz daha somutlaştırayım. Bilmemnereli bir adam, dini öncekilerden biraz daha farklı yorumlar ve zamanla mürit toplar. Ortaya BİLMEMNE tarikatı çıkar. Tarikat büyür, mevki sahibi insanları etkilemeye başlar. Bok İşleri Bakanı dahi bu tarikatın mürididir. Bakanlığını yol arkadaşlarından insanlarla doldurur. Yüksek mevkilerdeki müsteşarlar hep BİLEMENE tarikatı mensubudur. Yükselmek isteyenler bunu görür, gider şeyhe bağlanır. Zaman geçer, bakanlığın kaynağı tarikat mensuplarını besleyemez hale gelir. Nicelik artmıştır. O zaman şeyhine bağlı biri BİLMEMNE tarikati içinde yeni bir yorumla ortaya çıkar. Hala tarikata bağlıdır ama ufak bir görüş ayrılı vardır. Karşıtı hemen ortaya çıkar. Ufak bir görüş ayrılığından iki kol türer. Bkanlık BİLEMEMNE tarikatı, BİLİRİM koluna mensup kişilere kalır. Bu kol genişler, Çiş İşleri Bakanlığı'nda yuvalanır. Tabii ki atamalarda öncelik BİLİRİM koluna mensup kişilerdedir. Ancak nicelik yetmediğinde, atama dışarıdan değil, tarikatın diğer kolundan yapılır. Bu aşamalarda gerçekten liyakat sahibi olanların neredeyse tamamı dışlanır. zıpçıktılık edense en iyi ihtimalle sürgün yer. İşten çıkarıldığı hatta öldürüldüğü durumlarda mevcuttur.
Ara bir bilgi vereyim. Bugün FETÖ diye andığımız yapı, Nakşibendi Tarikatı'nın, Nurcular Kolu'nun, Feytullahçılar Kolu'dur. 2007-2014 arasında bu tarikata mensup olamayanlara neler çektirildiğini, devlet gücü kullanılarak neler çektirildiğini hatırlayın. Bizden'nin, Daha Bizdeni'nin, Daha da Bizden'i olanlar neler yapabildiler.
Olaya sadece dini tarikat sorunu olarak bakarsanız, hiç bakmayandan daha çok yanılırsınız. Masonlar farklı mıdır? Düşünce dernekleri, bilim cemiyetleri, terör örgütleri farklı mıdır? Her biri farklı ülkülerle yola çıkar, farklı gelişimler gösterir, farklı kurum ve alanlarda örgütlenir ancak sonunda hepsi aynı bokun, aynı renginin, farklı tonları haline gelirler. İstisnasız her biri kendi ticaretini, kendi sermayesini yaratır.
Aslında kankacılığın en dar hali aile, en geniş hali insanlığın kendisidir. Gerçi oraya, insanlığın ortak noktasına daha tam varamadık, millet de diyebiliriz en geniş haline. Etkinin bu sırayla artmasını beklersin ama ara form olan örgütsel kankacılık öyle bir yapıdadır ki, bazen ailenin önüne geçer. İç savaş halini alan durumlarda cidden kardeş kardeşi vurur. Ülkü birliğinden, inanç birliğinden, çıkar birliğinden doğan bu yapılar öyle bir hal alır ki, doğal yapıyı bile paramparça eder, ailenden önce gelirler.
İnsan aşık olduğu kişinin siyasal görüşünü sorgular mı? Buna kapmlaşma etkisi falan diyen de oluyor da alakası yok. Sorun kişinin karşı taraftan olması değil, benim tarafımdan olmaması. Zira apolitik (bugünlerde kaldıysa onlardan) biri de bu süzgeçten geçemiyor. Bitaraf olurken bertaraf oluyor.
Olay sadece kollama, arka çıkma, bireysel ilişkilere hastalıklı saplantılarla şekil verme değil.
Bu görüşüm neredeyse hiç karşılık bulmadığı için yazıp yazmamakta kararsızım aslında. Yalanım yok, çok oturmadı bu fikir. Ancak doğruluğundan şüphe duysam da, hislerim bu yönde. Televizyonu açın, ünlü birilerini göreceksiniz. Klasmanında en öne çıkan sunucular, oyuncular, şarkıcılar.. Başarılı oldukları kafamıza kakılan insanlar... Her biri ya kendisi, ya da yakın bir aile ferdi kankacı bir yapıya ya sıkı sıkı ya da gevşek bağlarla bağlı. Eğer destekleyeniniz yoksa, sanat, gösteri, edebiyat vb. dünyalarda bir yere gelebilmeniz çok zor.
Her köşe başı bu yapılarca tutulmuş gibi geliyor bazen.
İstanbul Yaş Sebze Meyve Hali Siirli olmayan komisyonculara kucak açmıyor. Mardinli olmayan midyeci yok. Gümbet gece hayatı, eroin ticareti, Karadenizli müteahhitler, eşcinsel modacılar... Belli kollara hakim belli bölge insanları. Ortada gözle görülür bir örgütlenme yok ama doğal olmayan bir şeyler olduğu da ortada.
Dünyayı yöneten gizli örgütleri düşünmekte kullandığımız enerjiyi iş kollarında neden bazı memleketler ön plana çıkar sorusunu düşünmeye harcasak bir arpa boyu yol alabiliriz. Dünün dünyasında bunun bir anlamı vardı. Usta çırak ilişkisi, ustanın çırağını kendisinden olandan seçmesi... İş kolu tekele alınırdı. Bugün bu tekellerin temeli ne? On kişi birleşip İstiklal Caddesinde midye satma işine girin, anlarsınız.
Dünyayı yöneten gizli örgütleri düşünmekte kullandığımız enerjiyi iş kollarında neden bazı memleketler ön plana çıkar sorusunu düşünmeye harcasak bir arpa boyu yol alabiliriz. Dünün dünyasında bunun bir anlamı vardı. Usta çırak ilişkisi, ustanın çırağını kendisinden olandan seçmesi... İş kolu tekele alınırdı. Bugün bu tekellerin temeli ne? On kişi birleşip İstiklal Caddesinde midye satma işine girin, anlarsınız.
İster Fetö ol, ister P2 Mason Locası, sonun gelir. Bazen çok kanlı gelir. Vaka-i Hayriye' ya da Yahudi Soykırımı* gibi... Ortadan kalkma nedeni asla verdiği zarar olmaz. Yerini almak isteyen başka bir yapının kurbanı olursun. Asıl kurbanlarsa yeni gelenin kurbanları olmaya devam ederler.
Tüm bu kankacılıktan kurtulmadan dünya hayatında huzur bulamayız. Bunu yapmak için hepimiz zıpçıktı olmalıyız. O sınıf başkanına haksızlık yapıyorsun diyen arkadaşımızın arkasında durmalıyız. Öğretmen ne ceza verirse versin, haktan dönmemeli, en önemlisi haksızlığı kanıksamamalıyız. Bizimizin tek temeli adalet olmalı. Hukuk değil, adalet. Tek bir torpilli arama, tek bir adam kayıran anlaşma... Tüm toplumun dengesini sarsacak suç olarak görülmeli ve merhametsizce, belki de gaddarca cezalandırılmalı. Ölümden, işkenceden bahsetmiyorum. Toplumdan soyutlamak, ifşa etmek yeterince gaddarca olacaktır.
*Geobbles antisemitizmde en önde koşan parti üyesiydi. Erken dönem propagandaları Hitler'e bile aşırı gelmiştir. Yahudi karşıtlığının temelindeyse yazar olmak istemesi vardı. Kitapları basılmıyordu, bu yüzden yayıncılık sektörünü elinde tuttuğuna inandığı Yahudilere düşman oldu. Partiye katılma nedeni de buydu.
*Geobbles antisemitizmde en önde koşan parti üyesiydi. Erken dönem propagandaları Hitler'e bile aşırı gelmiştir. Yahudi karşıtlığının temelindeyse yazar olmak istemesi vardı. Kitapları basılmıyordu, bu yüzden yayıncılık sektörünü elinde tuttuğuna inandığı Yahudilere düşman oldu. Partiye katılma nedeni de buydu.
ek: Aslında yazı bitti de, ekleme yapmak istediğim bir şey var. Herkes Kuran'ın ilk emrinin oku olduğunu öğrendi. Okumuşların alayını gavur sayan, okumanın gavurlaştırdığını iddia eden yobaz amcamız bile yeri gelince -öhöm tabii ilk emir okumak ama ne okumak?- gibi bir saçmalama çekebiliyor artık. Peki, Kuran'ın olmasa da, peygamberin son emri ne? Okuyacak her çeşit şey var tabii, neyi okuyacağın net belirtilmemiş ya, herkes bir şekilde uyabiliyor. Peki Veda Hutbesi'nin teması ne? Ne istiyor peygamber son olarak? Neye geri dönmeyin diyor ve ümmeti cenazesini kaldırmadan son emre nanik çekiyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder