22 Temmuz 2015 Çarşamba

Ocu, Bucu, peki ya Sucu

Yıllar önceydi, ben, o zamanki kız arkadaşım ve kız arkadaşımın bir arkadaşı konuşuyorduk. Konu da siyasete gelmişti. Yirmili yaşlarının başında olan üç kişinin konusu niye siyasete geliyorsa? Neyse işte, kız arkadaşımın arkadaşı olan bu eleman, bu konuşmamız üzerine benim TKP'li olduğuma kanaat getirmiş. Bir iki yıl sonra öğrenmiştim ben de bunu ve "acaba ne saçmaladım da böyle bir kanıya vardı" diye düşünmüştüm.

Gene bir kaç yıl önce, babamın dini duyguları kabarmış, bana "sen neden cumaya gitmiyorsun" diye sormuştu. Arada oluyor benim babama böyle, önce cumaya neden gitmediğimi sorguluyor, sonra da "sizi çocukken kuran kursuna göndermedim, çok büyük hata yaptım" diye hayıflanıyor. Her seferinde verdiğim cevabı verdim gene. "Para karşılığı namaz kaldıran bir adamın arkasında namaz kılmak bence günahtır" dedim. (Bu fikrimi daha sonra size de savunurum) Babam da cevap olarak bana "sen cemaatçisin yani" gibi bir şeyler söyledi. (Cemaat dediği, The Cemaat değil, genel olarak cemaatlerin kendi imamları olur ve onların arkasında namaz kılarlar.)

Çok sevdiğim bir örnek daha var. Kuzenim ile bir siyasi tartışma yapıyorduk, milliyetçi bir kaç fikri savunmam üzerine adam bana "uuuu faşosun sen" dedi. Şu hayatta durup "ne yapıyorum lan ben" diye sorguladığım çok az an yaşamışımdır. Bu da onlardan biri oldu. Çok değil, daha bir kaç yıl önce, kız arkadaşı ile birlikte film izleyecekleri zaman beni de davet etmişti. Hangi filmi izleyeceksiniz dediğimde "gud bay lenon(good bye lenin)" diye bir şey demiş adam, şimdi bana faşist diyordu. (Sonradan fark ettim, adam faşizmi milliyetçilik sanıyordu. Bu satırları okuyan sen sevgili arkadaşım, sen de büyük ihtimal ile faşizm ile ırkçılığın aynı şey olduğunu sanıyorsundur. Bunların üçü farklı kavramlar.)

Böyle bir sürü örnek yazabilirim. Aynı konuşma içinde hem vatan haini komünist, hem de ırkçı faşist ilan edilmişliğim bile var. Sonu -ist, -cı\ci ile biten ne varsa, en az bir kere "o" olmuş olabilirim. Sadece bunlar  da değil, homofobik de oldum. Yani oldum diyorum da genel de bunlar ile suçlandım. Nadir olarak da oraya konumlandırılarak anlaşılmaya çalışıldım.

Şimdi beni boş verelim (mümkünmüş gibi) ve zamanda biraz geriye gidelim. 7. yüzyılın hemen başında Mekke'deyiz. 40 yaşında kendi halinde bir adam, bir dağdan indi ve tüm ekonomik ve sosyal yaşamı baltalayacak fikirler ile ortaya çıktı. Bir kaç yıl pek önemsenmedi. Gelir geçer gözüyle bakıldı ama geçmedi. Adam didine didine kendisine taraftar bulmaya başladı. Çevresinde "inananlar" denilen bir grup büyümeye başladı. Şehrin kaymak tabakası ortaya çıkan tehdidi anlamaya başladılar. Aslında yapılması gereken şey çok basit. İnsanın en doğal tepkisini verip, yılanın başını keserek büyümeye aday sorunlarından kurtulabilirlerdi. Yapamadılar.

Niye?

Çok fazla bilgiye boğmak istemiyorum. Kabaca durum şöyle. Bu Arabistan büyük ölçüde çöl. Bunu zaten bilirsiniz. O zamanlar bu Araplar petrol zengini de olmadıkları için dünyanın geri kalanının hiç umurunda değiller. Zaten büyük çoğunluğu da göçebe, bedevi dediklerimiz. Kabileler halinde yaşıyorlar. Hayvancılıkla uğraşıyorlar. Kısaca deve çobanı gürühu bunlar. Mekke, Taif gibi şehirlerinde öyle aman aman bir geçmişleri yok. Şehir hayatı daha emekleme aşamasında. Bu yüzden bir şehir sosyal hayatı da yok. Kafe, bar, tiyatro, agora gibi bir sosyallikten bahsetmiyorum. Çekirdeğe gidecek bir aile yapısından, şehirli (Arapçası medeni) olmaktan bahsediyorum. Şehir yaşantısına da kabile anlayışı hakim. Bedevi iken otlak için kavga eden kabileler şehir hayatına geçince de ticari kar için kavgaya devam ettiler. İnsanlar bireysel özellikleri ile değil, bağlı oldukları kabilenin gücüne göre değerlendiriliyorlar.

Çok uzadı ve sıkıcı oldu biliyorum ama bunları derdimi anlamanız için kabaca da olsa bu bilgilere ihtiyacınız var. Mekke'ye kısa bir dönüş daha yapalım. Şehre hakim olan Kabile Kureyş. Bunu duymuşsunuzdur zaten. Duymadığınız, Kureyş'in mermer gibi bir yapı olmadığı. Federatif bir yapısı var. Kendi içinde kollara bölünüyor. Tabii bu kollar arasında da bir Game of Thrones durumları, güç savaşları var. Muhammed, Haşimiler koluna mensup ve bu kol da Kureyş içinde yeri sağlam olan bir kol.

Sorumuza dönersek, (yani Muhammed'in kafayı neden almadılar) ister yeni bir din ilan etsin, ister sosyal hayata zararı olsun, ister hırsızlık yapsın... Eğer ortada bir "kan" yok ise, herhangi bir kabilenin herhangi bir adamını öldürürseniz, o çok bilindik kural işler. "Kanı kan temizler." Herkesin ortak fikri cinayetten yana olsa bile, cellat hangi kabileden ise, o kabile ile Haşimiler arasında kan davası başlayacaktı. Hiç kimse bunu göze alamadığı için Muhammed'e bıçak kemiğe dayanana kadar bir suikast düzenlenmedi. Geç de olsa bu denendiği zaman bile tek bir cellat kullanılamadı. Kureyş'in tüm önemli kollarından ikişer cellat seçilerek aynı anda saldırılacaktı. Böylelikle öldürücü darbenin kimden geldiği belli olmayacak, Haşimiler kan davası başlatamayacaktı. (Sezar'ın katline benziyor değil mi? Acaba Araplar bunu kendileri mi düşündü, yoksa daha küresel bir millet mi kulaklarına fısıldadı?)

Şimdi günümüze dönelim. Aşiret dediğimiz zaten bu kabilelerin günümüze açık seçik yansımalarıdır.

Benim derdim bu değil, benim derdim, gizli kabilecilik ile. Yazının başında kendi üzerimden verdiğim örnekler bununla alakalıydı. İnsanlar seni, beni, onu sürekli bir yere, bir ideolojiye oturtmak istiyorlar. Böylelikle seni tartması daha kolay oluyor. Önce senin nereye ait olduğunu belirliyor, sonra kendi içinde bulunduğu kabilede senin kabilene ne gözle bakıldığını düşünüp seninle bu doğrultuda iletişim kurmaya çalışıyor.

Arkadaş, sağdan, soldan, kuzeyden, güneyden, doğudan, batıdan, okyanus ötesinden, göl kenarından... Nereden gelirse gelsin, sen bir fikrin kaynağına inip onu özümsemeden sadece aracıların sana anlattıkları ile o fikre dahil olma numarası yapıyorsan senden bir bok olmaz. Ancak kabile üyesi olur işte. Bu yüzden karşındakinin de bir kabileye üye olmasını beklersin. Sonra siyasi tartışmalarda orman kanunları geçerli olur.

Bu Arapların seçme şansı yoktu, günümüz insanının az biraz var. Zeki olanlar çıkarına göre, aptal olanlar şartların onu götürdüğü yere seçiyor kabilesini. Bir şeyci oluyor. Gerçi en aptalı bile belli bir yaştan sonra harika manevralar ile tam ters köşeye geçecek kadar çıkarlarının farkına varıyor.

Kimseye öğüt falan vermek gibi bir derdim yok ama, dışarıdan nasıl göründüğünüzü bilin istedim.(Ortaçağ'dan hallice)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder