19 Eylül 2014 Cuma

Şarap

Dur, hemen bize ne lan senin şarap olayından deme, bir dinle. "Bastığın yerleri toprak diyerek 'de' geçme" der gibi  gibi oldu sanki. 

Neyse

Temsili değil
Marka bu arkadaşlar, aman uzak durun
ben çektim siz çekmeyin
Liseye yeni başlamışım, Beril diye bir arkadaşım vardı. Bir teneffüs zamanı bunla bahçe turlarken konu nereden geldi bilmiyorum, bu "ben Paris'e gitmeyi çok istiyorum" gibi bir şeyler dedi. Paris'i övdü. İlk Paris övgüsünü böyle duydum ben. Sonra çok duydum, hep de kıl oldum. Fransa'ya da Fransız'a da Paris'e de kıl oldum hep. Oldum ama hep Fransız Şarabı'nı merak ettim. Yıllar sonra eski kız arkadaşım  gitti Fransa'ya, "ne istersin" diye sordu, "şarap" dedim. Almadı, bavulu doluymuş, beş tanesi bir yurodan anahtarlık aldı, bir kaç arkadaşına ve bana dağıttı. Anahtarlıkta Eyfel vardı, Eyfel'e über kıl oldum.

Kız arkadaşım, eski olan, Fransa'ya tekrar gitti, bu sefer altı ay falan sürecekti. Mecburen gitmek zorunda kaldım. Altı ay yokluğa dayanamazdım yani. Nasip işte, hayatta gitmem etmem demeyeceksin, gidiyor insan. Mana ile Louvre ve Disney görmüş oldum, fena da olmadı. Ne fenası lan, Disney olayı hayatımın en güzel günüydü benim herhalde. Eyfel'e gitmedim. Yıllar geçmişti ama ben Eyfele hala kıl oluyordum. 

Bir de meraktan kurtuldum, şarabı içtim. E yani, şarap işte dedim. Pek bir fark yoktu. Dönerken de 2006'dan kalma bir şişe aldım. Evlenirsek falan içeriz diye almıştım. Sonra biz kızla ayrıldık falan, buraları okuyanlar bilir, "drama queen" olmuştum, sonra şarap kaldı. 

Dedim ki, özel bir yerde içmek gerek. Evlenirken olmaz artık, karım içmez o şarabı. Mezun olunca falan içerim dedim, mezun olamadım. Şu olursa içerim bu olursa içerim diyorum, hem yıllanırda diyorum. Hep bir ileri tarihe atıyorum, daha çok yıllansın daha güzel olur falan diye. 

Bildiğin dert ettim ben bunu, ne zaman, kiminle içsem diye. Bir kaç kere kuzenim sarhoş kafayla dalmak istedi, namusumu korur gibi korudum şişeyi. Lan yıllanmış Fransız şarabı bu, sarhoşa meze edilir mi? 

En son dedim ki, yeğen doğsun, öyle içeriz. Bir kaç ay kalmıştı yani. Bu kararı verdiğim gece ne yaptım? Şarabı sarhoş mezesi yaptım. Sulanan kuzenle değil, bir diğer kuzenle içtim. Çocuk sulanmadı da, ben zorla açtım. 

Lan bir şarap bu kadar kötü olur. Uzman değilim, müthiş bir damak tadım yok ama sığır da değilim lan. Bildiğin sirkeymiş. 8 yıllık şarap lan bu. Biraz mı güzel olmaz? Lanet ettim hakkında kurduğum planlara. Ben bunu cidden özel bir günde açsaydım, tattıktan sonra şişeyi havaya atar ortalama bir G. D. Anadolu düğününde sıkılandan daha çok kurşun sıkardım üstüne. Fabrikasının temeline bomba koyardım. Üzümlerinin üretildiği bağa işerdim. 

Hata gene ben de amk. Lan Migros gibi marketten aldığın şarap yıllanır mı amk? Seksen yıl bekletsen beş para etmez o şarap. Üzümden değil sentetik bir şeylerden yapmışlar sanki. Acıyorum onu yan yatırıp da beklettiğim yıllara ya. Şerefsiz adamlar. 

Kalanını dün gece içeyim dedim, cidden sarhoş olmadan içilecek gibi bir tat değil. Üzerine kola döküp içtim. Köpek öldüren muamelesi çektim lan. Hak etti ama. Köpek öldürene stajyer bile olamaz o şarap. 

Yazının temasını anlamayanlar için özet geçiyorum, "kahrolsun Fransa, yaşasın tam bağımsız özgür Afrika" 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder