22 Ağustos 2016 Pazartesi

Capone

"Hep bir bisikletim olsun istedim. Her gece Tanrı'ya dua ettim. Sonra Tanrı'nın çalışma sitilinin bu olmadığını anladım. Bir bisiklet çalıp beni affetmesini diledim." Bu muhabbeti ne kadar doğrudur bilmiyorum. Evet Capone buna benzer "anlamlı" demeçler vermeyi severdi ama bu demeci kime ne zaman vermiş muamma. Bulan olursa beni aydınlatsın. O zamana kadar bunu doğru bilinen yanlışlar listemde tutacağım. (Kurtlar Vadisi'nde kullanılan "bir kişiyi aynı günde üçün defa görürsem vururum" içerikli konuşmanın doğru olması bile bundan daha muhtemel.)

Bir de şunu söylemek lazım. Mafya kelimesi anlam genişlemesine uğramıştır. Aslında tek bir örgütün adıyken, önce Güney İtalya kökenli oluşumların genel adı olmuş, sonra tüm suç şebekeleri için kullanılmaya başlanmıştır. 




Amerikan iç savaşının üzerinden 50 yıl kadar geçmiş. Sanayi ülkesi olmuş Birleşik Devletler'in sürekli ihtiyaçlarından biri de "işçi" idi. Güneyden kurtardıkları zenci köleler yeterli gelmediği için çok esnek bir göçmen yasası uyguladılar. En çok hangi milletten göç aldılar bilemiyorum. Bildiğim şey 1940lara kadar fazla fazla Güney İtalyalı göçmen aldılar. 

Bize çok yabancı değil aslında. Batı Almanya benzer bir politika uyguladığında en çok göç veren ülkelerden biri olduk. Almanların Göçmen Bakanı (ya da bu ada yakın bir şeylere bakanı) "Biz işçi gelmesini istiyorduk, oysa sorunları, sevgileri, nefretleri, gelenekleri ile insanlar geldiler." mealinde bir açıklama yapmıştı.

Aynı durum 19.sunun sonu 20.sinin başı yüzyıllarda ABD için de yaşandı. Göçmen olarak gelen neslin çoğunluğu ötekilik durumunu korumak isterdiler. Bu insanlar Amerika'ya güle oynaya gelmediler zaten. Can derdiyle, aş derdiyle ülkelerinden kaçmak zorunda kaldılar. Göç ettikleri bu yeni ülkede ellerinden geldiğince eski ülkelerini yaşamaya çalıştılar. Onlardan önce gelen Avrupalı kuzenleri de, onları içlerine alma konusunda çok istekli değillerdi. Sonuç olarak Amerika'nın sanayi ve liman şehirlerinde Küçük İtalyalar, Küçük İrlandalar, Küçük Çinler oluşmaya başladı.

Göçmenlerin Amerika da doğan çocukları için durum farklı oldu. Onlar göz ucuyla da olsa gördüğü, seçkin (bembeyaz) vatandaşlardan biri olmak istediler. Amerikalı olmak istediler. Amerika ise onları da kucağını açıp kabullenmedi. Eski bir gelenektir bu, kölenin çocuğu köle doğar. İşçinin çocuğu da işçi olmalıdır. Amerika herkes yerinde kalsın dedi.

Çocukların anne-babaları da çocukların Amerikalı olmasını istemediler. Kendilerinden olanın, kendilerinden doğanın, kendileri gibi kalmasını, yaşamasını istediler. Güçlü bir milliyet, güçlü bir din vurgusuyla büyüttüler çocuklarını. Kapalı bir toplum olarak kalmak istediler. Her göçmen annesi, küçük oğluna baktığında "ya bizden olmayan bir kız ile evlenmeye kalkarsa" korkusu yaşamıştır.

Kısacası çocukları Amerika'nın ördüğü duvarlara tırmanmaya çalışırken paçalarından tuttular.

Amerika'nın batısının "vahşiliği" ile ilgili zilyon tane film çekildi. Bence asıl vahşi olan doğusuydu. Kimlik bunalımı ve yoksulluk bir araya gelerek cehennemi yarattılar. Bu benim tabirim değil. Aramızda Cehennem Mutfağı Mahallesi'ni bilmeyen var mı?

Suç sıradan hale geldi. Daha doğrusu yaşamak için zorunlu hale geldi. Zorlu coğrafya Arabistan'da kabileleri yaratmıştı. Zorlu toplumsal yapı Amerika'da çeteleri besledi. Güney İtalya'nın, İrlanda'nın feodal yapıları Amerika GANG'ler halinde altın çağlarını yaşadılar.



Bizim Capone çok basitçe anlattığım bu ortamda 1899 yılında doğmuş. Florida'nın İtalyan mahallesinde. Aslen Napoli kökenlidir. Bu önemli bir detay çünkü ileride içinde ve sonunda tepesinde yer alacağı İtalyan çete organizasyonları Sicilyalıların elindedir.

Çocukluğunda öyle çok ilgi çekici özellikleri yoktur. Okumaz, genç yaşta çalışmaya başlar. Genç dediğim 11 - 14 arası bir şeydi, tam hatırlayamıyorum. En belirgin özelliği kısa boyuna rağmen geniş vücududur. Yaşıtlarını pataklamakta zorluk çekmez. Bu da ona kavga konusunda kendine güven verir.

Bu yaşlarda sadece iş çalışmalarına değil, ileride gerçek işi olacak çeteciliğe de başlar. Bu çetelerden birinin gençlik kollarına* katılır. Öyle reis falan diye saygı duyulan biri değildir. Basit bir fedaidir. Bu yıllarda iki önemli şey oluyor. Bir kendisine "yaralıyüz" lakabını kazandıran yarayı burada çalışırken yanlış kıza sarkıntılık yapınca kazanıyor. Kızın abisi çiziveriyor. (Yarayı veren abi daha sonradan Capone'un fedailerinden biri olacak.) İki, bu dönemde Beş Nokta Çetesi'nin önemli adamlarından olan Johnny Torrio ile tanışır. Hayatını da bu Torrio değiştirir.

(*Cidden gençlik kolları var. Bir gurup genç ufak tefek ayak işleri yapar. Diğer yaşıtları ile sert, bazen ölümlü kavgalara girer. Adeta bir alt yapı gibi olan bu gençlik çeteleri üst yapılar ile bağlantılıdır. Sleepers izleyenler bu gençlik kollarını hatırlar.)

Torrio önemli biri. Beş Nokta Çetesi'nin önemli bir elemanı. Zeki adam. Alkol yasağı ve bunun getirilerini en erken fark edenlerden. Farketmesine ediyor ama çete lideri James Colosimo'ya fark ettiremiyor. Colosimo aşık olmuş o günlerde. Oyuncu-fahişe karışımı bir kadına. Onu mutlu etmenin peşinde. İşler ile ilgilenmiyor. Zaten ortamın kralı biziz diyor. Çetecilik savsaklanmaya gelmeyecek iş. Torrio güçten düşeceklerini fark ediyor ve Colosimo'ya darbe yapıyor. Çetecilikte kansız darbe olmaz.

(Colosimo gösterişli adamdır. Filmlerde ve GTA Vice City'de gördüğümüz ağır altın kolyeler, bileklikler falan takan adamlar bu Colosimo'nun parodisi gibi bir şey. Bu modayı ya yaratmış ya da zirveye taşımış. Torrio öyle değil. Gösterişsiz, sade biri. Hayatı da öyle. Gelir kalemlerinden ikisinden de uzak durur. Kerhane işletir, eşine sadıktır. Yasa dışı bahis oynatır, kumar oynamaz. Kaçak içki işinin getirisini ilk fark edenlerden ama öyle çok içki de içmez. Sıkı durun, koyu katoliktir.)

Torrio darbeden önce ya da hemen sonra Capone'nu Şikago'ya getirtir. Bizim Al basit bir fedai ve tahsilatçıyken keraneci olur. Evet, ilk görevi genel evlerden birinde başarı olmaktır. Olur da. Güzelce işletir mekanı. Kısa sürede kaçak içki işine geçirilir. Torrio'nun gözdesi ve sağ kolu olur.

Tabii kaçak içkinin tekeli bizim Beş Nokta Çetesi değil. Özellikle Kuzey Çetesi diye bilinen İrlandalılar ile sürekli sürtüşme halindedirler. Sonunda çatışmaya terfi edeler. Torrio ağır yaralanır ancak ölmez. Emekli olur. İşin başına Al Capone geçer.

Gerisi gazete haberleri. Bembeyaz Amerikalıların en korktuğu adam, "halk düşmanı" teriminin ilk muhataplarından olur.

Capone'un temelde 3 düşmanı vardır. Birincisi bahsi geçen Kuzey Çetesi adı ile bilinen İrlandalı çetedir. Halkı dehşete düşüren, Capone'a halk düşmanı adını kazandıran çete savaşları bu grup ile yaşanmıştır. Capone'un kelle kolutukta yaşaması da bu çeteyle olan savaşından gelmektedir.

Bir diğer düşmanı ise İtalyan çetecilik organizasyonu kontrol eden Sicilyalı yaşlılar tayfasıdır. Çeteci organizasyonda iki parti vardır. Gelenekçiler ve yenilikçiler. Capone yenilikçidir. Tek bir lider seçilip bu liderin her türlü anlaşmazlıkta karar verici olmasına karşıdır. Amerikan'ın gayri meşru çocuğu sonuçta. Daha demokratik bir yapıyı savunur. Her sorunun hep birlikte konuşularak çözülmesi gerektiğini savunur. Bu savaş daha gizli kapaklı yürür ama Kuzey Çetesi ile olan savaş kadar tehlikelidir.

Ve üçüncü savaş, Capone VS gariban Şikago Eyaleti. Bu en tehlikesiz savaştır. Çünkü kelle koltukta yürümez. Para yedirme, satın alma ve kanunlardan sıyrılmaya dayanır. Bu savaşta nadiren silahlar konuşur. Zaten düşman, Capone daha ortaya çıkmadan yozlaşmıştır. Nadiren bir kaç reformcu savcı, politikacı "çeteleri bitireceğiz, Capone'u adalete teslim edeceğiz" sloganıyla ortaya çıksa da sadece toplumun gazını alabilmişlerdir.

Biraz daha yakından bakarsak.

Siz hiç polis olan seçkin aile çocuğu biliyor musunz? Baba cerrah, oğul karakolda polis. Anne üniversitede kürsü sahibi, oğlu cinayet masa da dedektif. Dede sanayici, torun maliye polisi. Anlatmak istediğimi anlıyor musunuz? Yerel polis şefleri para ile satın alınmak için en kolay insanlar olabiliyorlar. Hepsini satın almaya da gerek yok. Bir iki üst düzey köstebek dün de işiniz görürdü, bugün de görür, yarın da görecektir.

(Darbe sonrası notu: Fetö'ye bağlı savcıların falan çocukları hep asker olmaya kalkışmış. İşin içinde bir bit yeni olduğunu anlamak için bu girişlere bakmak bile yeterliydi. Az biraz kaymak tayfadan çok az polis asker çıkar.)

Savcı hakimler daha klas adamlar olabilirler. Ancak onlar da eyaletin iç politikasına ve idaresine göbekten bağlı adamlar. Çoğu Capone'un ödeme listesinde olan Belediye tarafından engellenir. Arada birkaç göstermelik dava olsa da, jüri korkutularak, hakim satın alınarak bu davalardan kolayca yırtardı Capone. Çok sıkıştığında kısa bir süre ortadan kaybolur ya da farklı bir eyalete (Miami, Florida) tatile kaçardı.

Basın da çok güzel. Büyük çoğunluğu Capone Ödeme Listesi üyesi. Ödeme listesine girmeyenler işçi sendikaları ile sorun yaşıyorlar. Çünkü sendikalar da ödeme listesinde. Hatta sendika ile sorun yaşayan büyük bir gazete sorunu çözmesi için Capone abisinden yardım istemiştir




Ona sorulunca bir çeteci olduğunu kabul etmiyordu. Severdi gazetelere demeç vermeyi. Sorulunca "iş adamıyım" derdi. İçki kaçırdığını inkar etmiyordu. Bunun yasak olması benim suçum değil diyordu. İspatlanırsa cezama razıyım diyordu. Zenginim, beni kıskananlar var. Can güvenliğim için silahlı korumalarım var. Bunun nesi çete? Başkanın korumaları yok mu?

Aslında kendi içinde tutarlı da. Sivil hedefleri yok. Hakkında olumsuz haber yapan idealist bir gazeteci vardı, onu öldürmeye hiç yeltenmedi. Bu bakımdan tüm devletlerden daha temiz sicili var.

Çok uzadı biliyorum. Meraklısı olmayan okumayı çoktan okumayı bıraktı. Bırakmayanlara söylüyorum, asıl konuya yeni geldik.

29 buhranı parasına para katmadı ama fakir babası rolü gücüne güç kattı. Aş evlerinde ABD hükumetinden fazla yoksul doyurdu. Halkın bir kısmı için gerçek kahramandı artık. Ünü okyanusu aştı. Sadece İtalyan göçmenler için değil, bazı sosyalistler içinde kahramandı artık. Avrupadan kalkıp onu görmeye gelenler elit sosyalistler oluyordu. Gerçi Capone bu işlerden anlamıyordu. Gelen hayal kırıklığı ile ayrılıyordu. Yine de iddia ediyorum. Capone ben sadece iş adamı değilim, ezilmiş İtalyan göçmenlerin babasıyım deseydi, adı bugün çok daha farklı anılırdı.

Onu yaratan babalara, yoksulluğa ve ABD'ye meydan okumanın bedelini ödeme vakti geldi. Roosevelt bilgilendirildi. Bu işi halledin emri alındı.

Yerel mahkemeler Capone'un gücüne boyun eğdikleri için kullanışsızdı. Fedaral bir mahkemede yargılanması lazımdı. Ama işim kötü yanı, federal bir suçu yoktu adamın. Hakkındaki suçlamalar federal suç kapsamına girmiyormuş. Bu kısımlar biraz teknik olduğu için işte... Tam anlamadım ben de, yani zamanında anlamıştım da, Amerikan hukuk sitemi üzerine master yapmadığım için tabii...

Federal suç olacak bir şeyler ararken Capone için çalışan bir bahisçinin muhasebe defterlerine ulaşıldı. Kimin ne kadar geliri olduğunun kabak gibi ortada olduğu bir liste. Gerçi defter şifreli ama çözmek zor olmuyor. Gelirlerin büyük kısmı Alfonzo Capone'a ait. Çok büyük paralar kazanılmış da, ne kadar vergi ödenmiş?

Vergi kaçırmak ABD'de federal bir suçtur.

Büyük çete liderinin sonu buradan gelecektir. Adam tek kalem gelir beyanında bulunmamış. Bir kaç yıldır vergi ödememektedir. Nasıl ödesin ki? Adamın yasal bir geliri yok. Suç bahane, Capone'un ortadan kalkacak olması şahane dediler. Federal mahkeme kuruldu, kara paranın vergisi niçin vermedin diye soruldu. Kesin olmamakla birlikte avukatlara "yakarız sizi" denildi. Çünkü hayatımda duyduğum en saçma davadan müvekkilleri bir kaç yıl da olsa ceza aldı.

(Capone Alcatraz'da çürürken annesi başka bir avukat tutuyor. İlk avukatların ciddi bir savunma yapmadıklarını söyleyen de bu yeni avukat.)

Önce normal bir hapishaneye gönderiyorlar. Koğuşta kalıyor. Çevresine adam toplaması hiç de zor olmuyor. Toplamak da zorunda çünkü sürekli hayati tehlikesi olan biri bu adam. Öyle düşmanlarından gelen bir tehdide ihtiyacı yok. Müebbet yemiş herhangi bir suçlu "Capone'un katili" etiketi için ilk fırsatta öldürebilir bu adamı.

Bir iki ufak olay dışında vukuatsız geçiyor bu süre. En büyük derdi annesi ile konuşamamak. Capone da olsanız bir ananın çocuğusunuz. Annesi İngilizce bilmediği için görüş günlerinde çok konuşamıyorlar. Çünkü dünyanın her yerinde çetecilik gibi bir suçtan içeri girdiyseniz resmi dil dışında ne görüş yapabilirsiniz, ne mektup yazabilirsiniz.

Bir sabah habersizce gardiyanlar basıyor koğuşu. Apar topar alıyorlar Capone'u. Farklı bir ceza evine nakli çıkmış. Çocuğunun fotoğrafı dahil hiç bir eşyasını almasına izin vermeden bindiriyorlar trene. Yolculuk Alcatraz'a.

Geldik son kısıma. Alcatraz Adası. Adı bile bir ürpertmiyor mu yaa? Aslında Pelikan Adası gibi bir anlamı var. yine de Alcatraz deyince işte...

Bu hapishane Amerika'nın en cafcaflı şehirlerinden San Francisco'daki körfezde. Şehre sesini duyabileceğiniz kadar yakın. Ancak gidemeyeceğiniz kadar uzak. Bu işkencenin daha ilk kısmı oluyor. Alcatraz'da mahkumların isimleri yok. Sadece numaraları var. Dışarıda piyon da olsanız, şah da fark etmiyor. İçeride sadece bir numarasınız. Kişisel hiçbir eşyaya da izin yok. Tek tip kıyafet. Hatta kışlık ve yazlık giysiler bile aynı anda giyiliyor. Yok öyle ben üşüdüm bugün kışlık giyineyim falan. Tek tip hücre. Çalışmalar dönüşümlü, herkes zamanı gelince her işi yapmış oluyor. Hobi odasının falan hayali bile olamaz. 63 yılında burası kapatılırken hapishanelerden sorumlu bakanın itiraf ettiği gibi "Alcatraz ceza ile intikamın birbirine karıştığı yerdi."

Yeterli mi? Yetmez. Buradaki mahkumların çoğu cani. Diğerleri de farklı halk düşmanları, yani siyasiler. Ortam isyana ve toplu harekete müsait. Sorun şu ki; Capone lideri olmadı hareketlere katılmaz. Diğer mahkumlar ile birlik olmaz. Bu da çamaşır odasında 10 kişinin üzerinize çullanması demek oluyor.

Yeterli mi? Yetmez. Son bir sorun var. Capoen büyük ihtimal ile kerane işletirken korunması gereken bir düşmandan korunmayı atlamış. Hasta. Frengisi var. Ne var canım bunda? Tedavi olsun. Olamıyor. Çünkü mermiye kafa atan bu goril kılık abimiz iğneden korkuyor. Kan testi yapmak için kan almaya kalkılınca bile küfrün tehdidin biri bin para. Şimdi bu adamdan nasıl omuriliğinden sıvı aldırsın?

Aldıramadı tabii. Tam teşhis asla konulamadı. Alcatraz'ın muhteşem fiziki ve zihni şartları sağ olsun, hastalık kısa sürede beyine sıçradı. Bir gün Capone'u kafayı sıyırmış olarak odasında buldular. Frengi tedavisinde penisilin kullanılan ilk hasta oldu ama yetmedi. Kısa süre sonra genç yaşta ölüp gitti.



Şimdi ben bütün bunları neden yazdım? Kime ne Al Capone'dan? Ben tam anlatamamış olsam da zorlarsanız iki konuyu çok net anlarsınız.

İlki bir suçu ortadan kaldırmanın tek yöntemi onu var eden şartları ortadan kaldırmaktır. Sonuçlarını temizlemek değildir. Kaç tanesini öldürürseniz öldürün fark etmez. Bataklığı kurutmadan sivri sineklerden kurtulamazsınız.

İkincisi bir soru. Bir suçluyu suçundan dolayı mahkum edemiyorsak, farklı bir suçtan içeri tıkarak adaleti sağlayabilir miyiz? Yani adalet sistemini bir intikamcı olarak kullanabilir miyiz? Bakın bu soru önemli. Çünkü buna "evet" dersek intikamcılığı meşru kılarız. O zaman da iş herkesin kendi adaletini sağlamasına kadar varır. Bu çok anlaşılır olmadı ama daha sonra farklı bir yazıda bunu telafi ederim.